söykü dergisi sayı 7 deri

entry59 galeri
    58.
  1. yaşamın kokusu | biradetbeyfendi

    kimi yazarlar, okuyucuları ile uğraşmaktan, onları dürtmekten, çekiştirmekten, bilerek kurguladıkları girift cümlelerin anlamını çözmeye çalışırken takındıkları aptalca yüz ifadelerini düşlemekten, kısacası öyküleri süresince onlarla didişip-durmaktan büyük keyif alırlar.

    öykülerinin geneline baktığınızda ortalık yerde kayda değer bir şey göremezsiniz. zira, görülmesi gereken şeyler hep detaylara gizlenmiştir. sindirerek okuyup detaycı bir gözle değerlendirme yapmaz iseniz öyküden de gereken tadı alamaz, ya sıkılıp bırakır ya da şöylece bir okuyup geçersiniz.

    işte size çarpıcı bir örnek; hızlıca okumayı deneyin lütfen!

    "...aylarca boş vermişliğin dehlizinde yaşadıktan sonra, kulağımda hani o işte bu şarkı beni deli ediyor diye sana her dinleyişimde söylediğim şarkıyla köklemiştim gazı bileğim kırılana kadar..."

    şu an bir kamera olsaydı da kendinizi görüntüleseydiniz. kendi halinize bakıp gülümserdiniz. yazar, okuyucunun işini kolaylaştırmak istese kullanacağı birkaç virgül ile bu işi halledebilirdi ama hayır! çünkü niyet başka. o okuyucunun alacağı yüz ifadesini çoktan resmedip hafızasına kaydetmiş. şimdi sadece, kulağındaki çınlama seslerini dinleyip hınzırca gülümsemekle meşgul. yazım hatası mı dediniz hayır! defalarca okunmuştur tarafımdan. evet! karmaşık fakat yanlış yok!

    şu güzel tespitlerin altına hangi tecrübeli erkek imza atmaz ki;

    "...bir insanın hayatında yapabileceği en güzel eylem, kadınına havlusunu giydirmesidir. bir kadının en güzel hali, banyodan çıktığındaki halidir..."

    belki şöylesi küçük bir ilaveyle dört-dörtlük olabilirdi; "buharın verdiği sıcaklıkla teninde gözelenen taze ter kokusu ile"

    sizlere, bir öyküde eşine az rastlayabileceğiniz türden bir detaycılık örneği daha. bir mekan tasviri bu kez;

    "...öncelikle yatağımın yerini değiştirmek istiyorum. uzunlamasına bu odada; içeri girince tam karşıda ve ve odanın sağında pencere var. yatak solunda kalıyor. gardırop sol köşede. masa sağdaki pencerenin önünde. kitaplık da karşıdaki pencerenin sol tarafından başlayıp köşedeki gardıroba kadar olan boşlukta. öyle çok eşya yok. posterler, postijler, notlar, sağa sola asılmış kitap defterler, model arabalarım, etkinlik afişleri, çantalar, üç ayaklı askılık köşesinde her zamanki gibi. fotoğraflarımız var bir sütunda. çapraz, düz hatta ters olarak yapıştırılmış birbirinden şebek hallerimizin fotoğrafları. görenin gülmeden edemediği fotoğraflarımız..."

    isterseniz şimdi elinize bir kağıt-kalem alın ve yukarıda anlatılanları resmedin. yazarın, öyküsünde şekillendirdiği oda her detayı ile karşınızda şimdi. onun istediği de budur zaten.

    biradetbeyfendi tarzındaki yazarların okuyucu kitleleri maalesef çok dar. hele ki okuma alışkanlığının yeni yeni yerleşmekte olduğu ülkemizde. ancak, tanıdığım bu tür yazarlar çok da önemsemiyorlar bu durumu. "ben, bence olması gerekeni yapıyorum. beni anlayan veya anlamaya çalışacak olanlar okusun" söylemi onlar için nerede ise ortak bir kanaat.

    bu yazarın öykülerinde, sanat ve zekanın bir potada eritilip harç edildiği çok açık. gözle görünür bir zaman takıntısı var bu da çok açık. zannediyorum, bunu kamufle etmek için öykülerini imleme şekli olarak gösterme gayreti var fakat pek de örtülesi cinsten değil sanki. yoğun tahliller de içerse muadillerine kıyasla insanı daha fazla yoruyor lakin, vermek istediklerini aldığınızda tatlı yorgunluklara dönüşüyor o anlar.

    eleştirimin fazlaca uzadığının farkındayım ama şu güzel çaresizlik betimlemesini de almazsam haksızlık etmiş olacağım;

    "...insanlarla dertleşiyorum, insanlarla konuşuyorum. bazen ağlıyorum. bazen sırf güldürmek için hastaları gidiyorum. yüzlerce bazen yazdım, okudum. 'bazen' isimli bir şiir türetip, yazdığım kağıdın üstünde şehirleri, ülkeleri dolaştım. bazen..."

    edit: yazım hatası düzeltilmiştir.
    0 ...