uzaktan davulun sesi kulaklara hep hoş gelir. oysa, uzun süre yurtdışında çalışmaya, dolayısı ile yaşamaya mecbur kalmış ya da tercihlerini o yönde kullanmış olan insanların, özellikle de yanlız erkeklerin ruhsal durumlarını ve yaşadıkları gel-git hallerini anlayabilmek çok da kolay bir iş değildir.
uzun bir ayrılıktan sonra ülkeye dönüşünüzde ya da geçici gelişlerinizde, sokaktaki simitçiye sarılıp öpesinizin geldiği olur. inanmıyor olsanız dahi, saba makamında okunan o sabah ezanının gönül telini titreten sesini bile arar, duymaktan büyük bir keyif alırsınız. buna sebep, bulunduğunuz o ülkedeki insan yokluğu değildir, teknoloji ise hiç değil, insanların sevecen olmayışlarıyla da alakalı değildir bu durum; tamamen kültürle ilgilidir.
konuşulan dili ile, yemeği ile, müziği ile, değer yargıları ve yaşam anlayışı ile yetiştiğiniz, içinde yoğrulup şekillendiğiniz kültürün, o kültürle uyuşmuyor olmasıdır sebep. ahlaki anlayış farklılıklarıdır. cebinizde tomarla paranız, master-gold-platinium dizi-dizi kredi kartlarınız olabilir, tuzunuz kuru-yüreğiniz ferah olabilir lakin bu, sizin bir yabancı olduğunuz gerçeğini asla değiştirmez.
kaldı ki,
çocukluktan beri, gücü-kuvvetiyle yedi düvele nam salmış türk erkeği imajının etkisi altında büyüyüp serpilmiş, baltacı-katerina hikayeleri eşliğinde cinsel manada kahramanlığın tavanını zorlamış türk erkeği, aslına bakarsanız; bu durumun da bir nevi düşünsel mastürbasyondan öte olmadığını yurt dışına çıktığı vakit acı bir tecrübe eşliğinde anlayıp-öğrenecektir.
neredeyse kükreyen bu ruh haliyle kendini dünyanın muhtelif kadın sofralarına servis eden türk erkeği, yabancı kadınlar tarafından; normal ve sıradan bir erkek gibi değerlendirildiğini görerek ilk ve büyük şokunu yaşayacaktır. bu şokun etkileri ve bünyedeki yansımaları kolay sönümlenmez elbet! geçtiğinde de ikinci ve yorucu aşamaya yani, 'kendini yeniden kabul ettirme süreci'ne girilir. ancak, şunu belirtmekte büyük yarar var ki bir çoğu, buna yeltenmeden ya oyundan çekilir ya da tomarla parası ve dizi dizi kredi kartları ile durumu kendince idare etmeye, bünyesini profesyonel ellere terk ederek olabildiğince haz almaya çalışır.
işte! bu öyküde bahsi geçen erkek kahraman; muhtemeldir ki, cebinde parası ya da çeşitli kredi kartları bulunan, bu havlu atmışlar gurubunun bir üyesidir.
öykümüzde, işinin ehli bir cinsilatife ile girilen cinsel ilişkinin/ilişkilerin, ön sevişme ya da argo tabiri ile peşrev geçme safhasına varıncaya kadar detaylandırılarak ve büyük bir açık yüreklilikle anlatılan olayların, realiteye ters düşen bir tarafı yoktur. bu olay, üç aşağı-beş yukarı her türk erkeği için de benzer şekillerde gerçekleşir. ancak, bu öyküdeki dikkat çekici husus, yazarın, öykü kahramanına toz kondurmak istemez tavrıdır ki cinsilatifenin; onu para karşılığı değil de değerli bulduğu için birlikte olmak istediği, okuyucuya özellikle hissettirilmeye çalışılmıştır. bu durum makul karşılanmalıdır. sükut-u hayale uğramış, ülkesinde o yaşına kadar aldığı ezberi bozulmuş ve dibe vurmuş bir erkeğin, derlenip-toparlanmak için kendini motive etme çabası olarak görülmelidir.
yazar, tüm boyutları ile ele alındığı ve anlatıldığında okuyucuya trajikomik bir durum sergileyecek olan kahramanının ahvalini, işin ortasından giriş yaparak dramatik bir biçimde yansıtmış ve başarılı da olmuştur.
öykünün, anlatım dili, mekan ve durum tasvirleri, yazarın, özellikle son bölümdeki cüretkar ifadelerle dile getirdiği yatak sahneleri ile vasatın oldukça üzerinde bir başarı çizgisi yakaladığı rahatlıkla söylenebilir.