murathan mungan

entry481 galeri
    342.
  1. hey joe

    Biliyorsun sen bunu:
    En son duyulan ayak sesleri ve üzerine kapanan demir kapı.
    Çıkıyor musun bu sefer, yeniden mi giriyorsun içeri,
    anlaşılmıyor şarkıdan,
    Anlaşılmıyor Joe!

    Gençliğimizin polisiye günleri:
    Kendi romanlarımız için ayırdığımız adlar:
    Sanki o romanlar sahi de, yaşadıklarımız yalan:
    AYNADAKi ÖLÜ, ZEBRA CiNAYETi, KANDAKi TUZ, TiMSAH
    SOKAĞI CiNAYETi, PROFESYONEL KiN, SUÇ BAYRAMI, SUDAKi
    YALAN, BENEKLi KARANLIK, KUMUN SEYREK ZAMANI, CESEDi
    SU AKARKEN BIRAK KÖPRÜDEN, KAN DURAĞINDA iNECEK
    VAR, TEK TABANCA, BAKIMSIZ BAHÇEDE BiRKAÇ ÖLÜ.

    Hey Joe!
    Orada mısın?
    Kapının arkasında mısın?
    Her zamanki gibi saklanıyor musun?
    Her geldiğinde bir başkası mısın?
    Her geldiğinde yaptığın gibi saklanıyor musun hayallerinden?
    Orada mısın sahiden?
    Işığa çık, buraya gel, bütün oyunlarına varım ben.
    Bir şiirimin duvarına asılı kalan
    Unuttuğun deri ceketini almaya mı geldin?
    Led Zeppelin’in dört yanımda bıraktığın remizlerini?
    Beni yatağa bağlayacak mısın yine?
    Ağzındaki şarabı ağzıma dökerken
    Akşama çocukları da al gel,
    Hey Joe!
    Sen, ben, Çelik Bilek, Kinova, Dr.No.
    Ne kadar kana benziyor kardeşlik
    Nabızdaki sızının büyük yemini
    Damarlarımızda dolaşan yabancı tadı kendinin kılmak
    Ne kadar çok giyersek birbirimizin kazaklarını, montlarını
    Birbirimizin teni, kokusu oluyorduk
    Önceki zamanlarını kıskanıyorduk birbirimizin; ama belli etmiyorduk
    Bir kitaba çalışır gibi çalışıyorduk hayatı
    Geleceği birbirimizin geçmişinde arıyorduk
    Kendimize geceden bir ülke yapmıştık, ikimizden bir zaman
    kundakçı bir dil kullanıyorduk dünyaya karşı
    uydurduğumuz sözcükleri bir tek biz anlıyorduk,
    okulu kırar gibi hayatı kırıyorduk
    Yol için, Keouac, Spanish Caravan, Love Street
    Bedenlerimiz için, Kokulu Bahçe!
    Ütopyalarımız için, Güneş Ülkesi!
    arkadaş evlerinde unutulmuş Siddharta,
    yarım ay Birinci paketi,
    kalın dumanını araladığımız ot
    içimizde Nepal, içimizde Tibet
    pencere camlarında arkadaş ıslıkları

    Bodrum’da zıpkın yemiş bir yazdan
    çıplak yara göğsümüze dizilmiş deniz kabukları
    içimizde bir türlü yatışmayan
    yaralı hayvan
    kendimizi dünyaya çarpa çarpa kırmaya çalıştığımız kabuk
    neye küsmüşsek küsmüşüz bir kere, içimizde küs çizgisi
    denize benzeyen ya da denizsizliğe
    el ele tutuştuğumuzda, bir yazgı gibi avucumuzun içinde
    canımdaki ateş olmasa bunca yıl sonra söylemezdim şiirini Joe,
    demir parmaklıklar ardında karşı karşıya
    tutukluyduk zaten en büyük kalabalıkların ortasında
    gitarınla paylaştık derin morluğa geçişin büyük zamanlarını
    ne yaşadıysak ince kuyum, ne yazdıysak safkan mürekkep
    hem hançer hem hançere
    bir yanda baş edemediğimiz marazi bir masumiyet
    öte yanda kullanışlı gürültülerin çok amaçlı bilgisi
    küs gecelerde sokaklarda sabahlayan çocukların koynundaki uyku,
    öfkeli zula lirik donanım: muşta ve muska
    neremiz dargındı neyimiz kanıyordu hangi yalanlara
    kaybolmamak için geçtiğimiz yollara bıraktığımız toy defterler
    şimdi çivi yazısı kadar anısı uzak yabancı imza
    neredeysen çık ortaya Joe!
    artık geçmişi bağışla

    unuttuğum adların gece parklarında kaç kez aldattım seni
    ben ihanetle öğrendim sadakati
    kaç kez korkunun gözleriyle bakıştım bıçağının yüzünde
    artık kimse öldürmez beni!

    cebimde buruşuk şiirlerle çaldığım gece kapıları
    tehlikeli uyaklarda dolaşıyor yangını önde giden
    yangınımız önde gittik
    bütün seferlerden
    ot kanımıza kımıldadıkça
    büyük rüyalarla döndük kıyısız ülkelerden
    canımdaki ateş olmasa bunca yıl sonra söylemezdim şiirini Joe!
    sınıflar suçla aşılır biliyorsun Joe
    suçlu serüvenlerle kazandım geçmişimi, şimdi sınıfsız gövdem
    resmi mührü kazıdım kimliğimden
    dilim ayaz kelimelerim üşüyor
    al göğsünde dinlendir beni
    eski günlerin göğsünde,
    esmer kızların, sarışın oğlanların göğsünde,
    at gitsin hepsini, onlar o günler içindi
    sarışın sayfalardaki esmer erkek esrarını at gitsin,
    heyecanları çabucak, hevesleri kırılgan, dayanıksız gizleri
    kirli gömlekler gibiydi gündeliğin mevsimlik mitolojisi
    çok zaman geçti her şeyin, herkesin üstünden
    hayat ödünç tenha uzak biz birbirimizin şarkılarının mirasıyız Joe!
    Şimdi kaç kişi kaldık,
    Göğe bakma durağı’nda el ele tutuştuğumuz gençlikten?
    ben yine de bir yola çağırıyorum seni
    ister inanç de buna, ister çaresizlikten

    Dudaklarımı kanatırdı ıslığın
    Hiç unutmadım hiç unutmadım
    Ne zaman karanlığa düşsem senin ıslığını çalarım

    Sanki rastlantının yedeğinde ilerleyen bir geçitteydik seninle
    Kendi yolumuza gidecektik çıktığımızda
    bir daha hiç görüşmeyecektik
    Çaktırmadan ikimizde yolu uzatıyorduk aslında
    Dilimizden önce öğrenmiştik oyunlarımızı,
    Karanlığı kullanışlı hâle getirmeyi, sessizliği sessizce yorumlamayı,
    hamlesiz ilerlemeyi, durmayı, çekilmeyi, silahları zamanında bırakmayı,
    hırpalarken bile öldürücü darbeden uzak durmayı,
    hileli kartlardan şiir ve sihir yapmayı,
    bir meşini eskitir gibi yıpratmadan eskitmeyi anıları
    Kendi nüfusumuza geçirir gibi,
    çocukluk fotoğraflarımızı çalmıştık birbirimizin albümünden
    Sonra tenime indirdiğin yemin:
    sol omuzumda adının baş harfi
    mor dövme
    tam günah meleğinin durduğu yerde
    gölgesi hâlâ düşer yazdığım bazı şiirlere
    inzibatlar gündüzümüzün yolunu kestiğinde,
    ya da karartma zabitlerinin apoletli saatlerinde
    kaç kez suçüstü yakalandık hayatımızın vampirlerine
    romanın en heyecanlı yeriydi
    birbirimizi ele vermeden ihanet ettik birbirimize
    son bir sürprizle değişiyordu olayların gidişi:
    kaçıp kurtuluyorduk her seferinde
    yanlış kan vermiştik herkese
    ruhun ham serinliğiyle ürperen gecenin sateni
    kısık ışıklı odaların gölgeli duvarlarında
    tütsülerin isine karışan etin, otun deneyimi
    eşyaya ve mekâna derinliğini veren sihir
    görünür kılıyordu tarihin bütün simgeleri
    birlikte inandığımız mucizeleri
    elimizin altında Aleaddin’in Sihirli Lambası,
    Pandora’nın Kutusu, Define Adası, kayıp ruhlar,
    bizden öncekilerin kaybolduğu yollar, hayatlar
    geçerek metalin, meşinin, ateşin deneyiminden
    ben seni en çok dizlerin titrerken sevdim Joe
    yer sarsılıyordu ağzımda bir yanardağ patlarken
    gövdeyi aşıyordu varlığımızdaki derinlik
    yeniden bedenleniyorduk sanki yaşarken
    karşı koyamıyordu sana kardeşlikle bağlanmış bileklerim
    meşin kemerinin anısı hâlâ ürpertiyor kalçalarımı
    ağzımda unuttuğun erkekliğin sütünü
    bak zaman köpürüyor yeniden
    tarih geri geliyor
    yaşamışlığın bütün şiddetinden
    tarih geri geliyor
    kalbin bütün yeminleri
    son nefeste söylenmesi gereken sözlere azalmışken

    Sabahlarım çok yorgun artık, kalınlaşıyor günbatımlarım
    hayatımdan yokluğa sızar gibi azalıyor
    beklentilerim, sevinçlerim, tahammüllerim, korkularım,ümitlerim;azalıyorum,
    serinleşiyor sesim, bakışlarım koyulaşıyor,
    ufaldı heyecanlarım, isteklerim kendini bile tutuşturmuyor,
    bir tek alkole dayanıklılığım arttı, dalgın bir seyrekliğe benziyor
    (sarhoşluğum
    bazen denize ya da denizliğe benzetiyorum
    kamaşan bir kimsesizlikle hayata küsüyor avuçlarım.
    Kendim olmak için verdiğim onca yıldan sonra sıkıldım kendimden; eksildi uzayım; ne zamandır hep bir başkası olarak düşünüyorum kendimi hayal kurarken; artık başka bir fırsatın hayatını yaşamak istiyorum,
    Çık saklandığın yerden Joe,
    neredeysen çık, ölmek değilse bu, bak kayboluyorum!
    yoruldum seni beklerken vakit geçirdiğim dublörlerinden
    sana yazdığım
    hikayeyi yanlış okuyorlar her seferinde
    Ah şimdi Joe burada olsaydı, diyorum. Joe şimdi burada
    olacaktı ki diyorum.
    Bazen sarhoşken, kalabalığın içinde yüksek sesle söylüyorum
    adını, ya da birinin kollarındayken, bazen pencereyi açıp, sokaktan
    geçiyormuşsun gibi ardından sesleniyorum, hep başkaları bakıyor
    yukarıya. Ben, gülümseyerek, gitti, diyorum, yakalayamadım gitti.
    Sahi gittin mi Joe? Yoksa hiç mi olmadın?
    Çık saklandığın yerden Joe,
    Senin için biriktirdiğim bunca hikayeden birkaç oyun oynayalım

    Şarkı seni dışarı uğurladıysa eğer,
    Gel eski bir gecenin kapısını çal bende
    Fazla bir şey vaat edemem,
    bunca hasar görmüş zaferle kimse edemez artık
    En fazla, hâlâ şiir yazabilen birkaç kişinin şanlı şizofrenisi
    Polis devletlerinde aşk ve karabasan!
    Bunlar kaldı bize bütün yaşadıklarımızdan,
    kalbimizdeki bombalı pankarta ulaşamasa da
    Ailenin, Devletin, Mülkiyetin kollu ve kolsuz kuvvetleri,
    uyku diye uyuduğumuz karartma geceleri
    Neredeysen firar et, gel, hâlâ göğsümde mırıldanan
    çocukluğunu anlat bana
    Hayatın kovduğu ölümün geri çevirdiği
    ne varsa yüzünde
    usul usul uykuna karışırken
    birlikte ölümden döndüğüm biri gibi seyredeyim seni
    Bütün bunları, hazin bir kayıplar öyküsüne, kendine acımaya
    dönüştürmeden, ağır, başlı, yalın bir ödeşmeyle kapatalım istersen:
    Hiçbir yolculuk eskisi gibi değil ama, belki bu sefer sahiden
    gidebiliriz bir yerlere,
    Hayatımızın bu yeni döneminde, Hey Joe! demem sana artık, başka bir şarkı buluruz kendimize... Şimdilerde yeni gözdem: Prodigy. Eski kundakçı günlerimizin anısına da uygun düşer hem: Firestarter, diye anarım seni istersen.
    Ama söyledim ya:
    Çıkıyor musun, yoksa yeniden mi giriyorsun içeri,
    anlaşılmıyor şarkıdan Joe!
    En iyisi gel, geri al kurumuş dudaklarımdan ıslığını
    karanlığa artık alıştım ben
    Hayata kaptırdıklarımdan daha çok kurtardıklarım
    Kan durağında inecek var! Kandaki tuz kavurdu dudaklarımı,
    Tek tabancayım! Suç bayramındayım! Timsah sokağındayım! Bak
    buradayım!
    Ya, sen neredesin Joe?

    Çık ortaya saklandığın yerden!
    Yoruldum, azaldım beklemekten.
    Bazen düşünüyorum da!
    Var mıydın sahiden, yoksa bir şarkının anısı mı uydurdu seni?
    Hiçbir şey benzemiyor değil mi, şimdi geçmişten daha çok bizim
    olan gençliğimize?
    Bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden?
    ikimiz de artık bir başkasıyken,
    Gene de sen bilirsin Joe, sen bilirsin,
    Öyle iyiydi, bir düşün istersen.

    1995-1997
    0 ...