öğrendim!
sensiz yaşanmadığını. şimdi kaç doktor gelirse gelsin, eski beni diriltemeyeceğini!
biliyordun, yaşayamayacağımı, aldırmadın! oysa ki ne hayallerimiz vardı değil mi?
ben sandığın kadar güçlü değilim ki, gidişini kaldıramam ki! senin sevginle ayağa kalkmıştım, onunla ayakta durabiliyordum, görmedin...
bu kız dedim, tamam dedim, işte o dedim her gece hayalini kurduğım, dualar ettiğim karşıma çıkması için dedim, sensin dedim, inanmadın!
nasıl dolacak şimdi bıraktığın boşluk? kim gözlerimin içine bakıp yüzlerce kez 'seni seviyorum' diyecek? hadi onu buldum, kim senin gibi 'bitanem' diyerek aklımı başımdan alacak? zaten sana o boktan sweat shirt ü o yüzden almıştım, bu şehirde onun aynısı yoktu, tekti... sen de öyleydin, inanmadın!
boşuna mıydı? kulağına söylediğim şarkılar, beraber bağırarak söylediğimiz şarkılar, ettiğimiz danslar, yediğimiz yemekler, izlediğimiz filmler, verdiğimiz sözler boşuna mıydı? bu kadar mı dayanabildin bana? bu kadar mı dayanabildin mesafelere? hani, her şeyindim ben senin? hani hiç bırakmayacaktım ben seni? hani hiç ayrılmayacaktık, ne olursa olsundu? kafamıza koymuştuk birbirimizi? böyle olmamalıydı bebeğim, böyle olmamalıydı...
şimdi;
vakit geçiyor ama nasıl geçtiğini bir de bana sor! akrep ve yelkovan, senin burada olduğun zamanlardaki performansına ters orantılı olarak çalışıyor, akrep yelkovanı sokmuş, ilerlemiyor saatler... gözlerim, kulaklarım telefonlarda, belki ararsın, mesaj atarsın diye... bense, debelenip duruyorum bıraktığın boşlukta, çıkamıyorum... olmuyor, bataklığa düşmüş gibi, debelendikçe daha da batıyorum sensizliğin girdabına...
unutursun dedin papatyam... söylesene nasıl unutayım seni? nasıl sileyim parmak izlerini tenimden, kokunu odamdan? sen nasıl yapacaksın peki?
üzüleceğiz, hem de gereksiz yere... bırak bir kere de dağınık kalsın saçların, düşünme sonrasını, bırak rüzgar essin bebeğim bırak essin... savurmasın bizi...
gün geçecek, günler geçecek... azalacak mı sanıyorsun acım? azalacak mı sanıyorsun acın? en çok koyan da bu zaten... vaktin saçma sapan alış verişinde, azalacağız boş yere... ve yine doğrulayacak kendini 'hayat almadan vermez ama vermeden alır' lafım...
söylemiştim sana en başında ama 'gideceksen şimdi git' diye... daha da büyütme sevgini, o zaman çok zor olur benim için diye... hayır dedin, gitmeyeceğim dedin ama şimdi kurduğumuz hayallerin gerçekleşebilme ihtimalini sorguluyorsun... sen ki benim geçmişimi biliyorsun, ne hayallerimin suya düştüğünü ve seninle hayal kurarken ne kadar zorlandığımı ve kurduğumuz hayallerin gerçekleşme ihtimalini soruyorsun... bu saatten sonra olmayacak duaya amin diyebilir miyim sanıyorsun sen? olacaktı papatyam olacaktı, hepsi olacaktı, istedikten sonra hepsi olacaktı... ama sen kaçtın, neden? bilmiyorum? mantık? mantık diye bir şey yok mantık arıyorsan zaten bizim başlamamız mantıksızlıktı... en başında vardı hata ama başlayabildikten sonra hangi mantık, hangi realiteden bahsediyorsun sen?
çaresizim bir o kadar da anlamsız... baksana, iki kelimeyi bir araya getirip kurallı anlamlı bir cümle kuramıyorum ikimiz hakkında, dağınık paragraflarda özetlemeye çalışıyorum halimi... anlasana artık, kafam koyduğumu seni, anlasana artık en çok senin sevildiğini ve sadece senin sevileceğini...
bahane anlatma bana, sadece 'bitanem' de... hiçbir şey istemiyorum 'sen'den başka... soldurma papatyaları papatyam... soldurma bizi... soldurma...