Hind'e, Sind'e gider ve oradan getirdiği ipekleri Anadolu'da satarmış.
Bir gün yine Hind'e gidecek olmuş.
Yol hazırlığını yapmış ve Hane halkının tamamıyla helalleşmiş.
Hikaye bu ya, adamın bir de dudu kuşu varmış kafeste. Konuşurmuş dudu kuşu.
Adam, ailesiyle helalleşip de yola çıkmak üzereyken, duvarda asılı kafesin içindekini dudu kuşunu fark etmiş.
Hemen kuşun yanına koşup onunla da helalleşmek istemiş.
Dudu kuşunun yanına yaklaşmış ve
"Dudu kuşum, hakkını helal et, ben gidiyorum. Belki gelirim belki gelemem. Var mı oralardan bir isteğin?" demiş.
Dudu kuşu da
"Hakkım helal olsun. Benim senden bir isteğim var. Hindistan'a ulaşıp işini bitirdiğinde, Dehla şehri yakınlarındaki ormana git. Orada benim kardeşlerim var. Onlara benden selam söyle. Eğer selamımı alırlarsa onlara, bana iletmek istedikleri bir mesajları olup olmadığını sor. Mesajları varsa bana ulaştır. Senden, başka bir isteğim yok."der.
Adam, Hind'e varır. Ticari işlerini tamamlar.
Döneceği sırada aklına dudu kuşunun isteği gelir ve o şehre yönelir.
Şehri ve ormanı bulur.
Ormana girdiğinde gözlerine inanamaz.
Binlerce, belki de milyonlarca dudu kuşu, ağaçtan ağaca uçmakta, şarkılar söylemektedir.
Adam ortada bir yerde duru ve bağırır:
Ey dudu kuşları!
Beni dinleyin bir dakika!
Ben Anadolu'dan geliyorum ve benim de sizler gibi bir dudu kuşum var. Onu çok seviyorum. O kardeşinizin sizlere selamını getirdim.
Bunun üzerine bütün dudu kuşları hep bir ağızdan "Aleykümselam" derler.
Adam "Ona iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?" der.
Der fakat dediğine diyeceğine pişman olur.
Çünkü adamın öyle demesiyle birlikte tüm dudu kuşları ölür ve yere serilirler.