Cahilliğin akılsızlığın, apolitizmin, popülizmin, gazeteciliğin nasıl yapılamayacağının örneğidir kendisi. işine geldiği zaman tüm statükolara karşıdır, ayarı yediği zaman ise uzlaşmacıdır.
Her konuda bilgi sahibi olsun olmasın mutlaka konuşur, yorum yapar. ilk fırsatta da tv programında bu işin kaymağını yemek için bir konuk bulur. yeri gelir liseli eylemci bir çocuğu programına çıkarıp pis pis sırıtır, meral okay vefat eder fırsatı kaçırmaz, fakat onu son dönemlerinde her fırsatta karalamaya çalışan zihniyete karşı kariyeri boyu hiç 'bulaşmamıştır'. Eee zaten bir tepki göstermesi de beklenmez cüneyt özdemir gibilerinden.
En son yaptıkları ise Cüneyt Özdemire dair sonunda net tanım çerçevesi yaratmamızı sağladı. Beyefendi, 15 Nisan tarihli köşe yazısında i.Melih Gökçek'le yaptığı röportajı duyurmuş, Gökçek'in Ankaraya dair planlarından bahsetmiş, en sonunda da konu zaten halka açık olan Eymir Gölünün belediyeye devredilmesini savunmuştur. Rantçılığın, halkçılık olarak lanse edildiği bir yönetim anlayışına çanak tutmak da ancak Özdemir'in yapabileceği türden bir davranıştır.
Zaten halka açık bir alanı Gökçek'in rant amaçlarına bu kadar kolay bir şekilde sunmayı savunmak emeğin düşmanı olmaktır. Çünkü üzerinde 30 milyonu aşkın ağacın sadece ODTÜlüler tarafından dikildiği bir arazi ODTÜ ye ait olmalıdır. Merak ediyorum Cüneyt Özdemir ne zaman Eymir Gölüne gelmiş de kapıdan içeriye sokulmamış. işin komik tarafı Eymirin Oran kapısı hafta sonları yayalara sonuna kadar açıktır ve kimlik kontrolü yapılmamaktadır. Araba ile girerken engellemelerin olması ise otopark sorunu ve Eymirin doğal yapısının korunmasına yöneliktir.
Sonuç olarak Cüneyt Özdemir gibi konuştuğu konu hakkında bilgi sahibi olmadan, sırça köşklerinden halkçılık yaptığını iddia edenler bu ülkede sadece karşı devrimin maşaları olarak kalacaktır.
Özdemir'in yazısına karşı verilmiş sağlam ayarlardan birisi 1973 mezunu bir ODTÜlüden geliyor..
"Sayın Cüneyt Özdemir,
Dünkü yazınızı esefle okudum. ODTÜ'ye ait Eymir Gölü üzerinde Melih Gökçek'in emellerini paylaşıyor ve ona zemin hazırlıyorsunuz. Üstelik de konuştuğunuz konu hakkında fazla bir şey bildiğinizi de sanmıyorum.
Birincisi, o gölü lütfen ikiz kardeşi Mogan ile kıyaslayın. Göreceğiniz bütün artıları da lütfen ODTÜ'nün hanesine yazın. Çünkü o göldeki bütün artılar ODTÜ'lüler tarafından yaratılmıştır. Mogan ne kadar ''kel'' ve yapılaşmış ise, Eymir o kadar yeşildir. ikisi arasındaki fark EMEKTiR. Ankara Belediyesi'nin ya da Melih Gökçek'in değil, başta Kemal Kurdaş olmak üzere, öğrencisiyle, öğretim üyesiyle ODTÜ'lülerin emeği. Öncelikle emeğe biraz saygı lütfen. Biz oradaki ağaçları ellerimizle diktik ve yaşattık. Orası artık ağaçlarıyla, gölüyle, içinde yaşayan hayvanlarıyla bir bütündür. Eymir gölünün ve ODTÜ alanının eski halini hiç gördünüz mü? Bir fikir edinmeniz için ODTÜ web sayfasında yer alan, aşağıda kopyaladığım fotoğrafa ve London Times'ın haberine bakınız lütfen.
ikincisi, bunca yıl Ankara'da binlerce dönüm boş alanı yeşil alan haline getirmeyen belediye ve devlet yetkilileridir. Bu kentin gelmiş geçmiş belediye yönetimleri geçmişte yeteri kadar ileri görüşlü olsaydı, örneğin Mogan alanını yeşillendirerek, yeşil alanı çok daha genişletmeyi başaramaz mıydı? Bu açıklarını başkalarının emeği ile yaratılmış alanları ele geçirerek, kapatmalarının adını sizin benden daha iyi bilmeniz gerekmez mi?
Üçüncüsü, dünyanın pek çok üniversitesinin yerleşkesi vardır. O yerleşkeler üniversitelerin şimdiki ve sonraki çalışmalarına tahsis edilmiş alanlardır. Eymir Gölü de yerleşkenin bir parçasıdır. Sizin gibi bir yazarın üniversite yerleşkelerinin belediyeye devredilmesini, tahsis edilmesini savunması inanılır gibi değildir. Oraları rastgele birer ''yeşil alan'' değil, yerleşkedir. Farkı sizin daha iyi bilmeniz gerekir. ODTÜ'nün yerleşkesinin bir kısmı elinden alınırsa, bu örnek ileride ya da şimdi başka illerde başka üniversite yerleşkelerinin de kuşa çevrilmesini getirmeyecek midir?
Dördüncüsü, pek çok konuda ademi-merkeziyetçi davranırken, devlet tekelinden şikayet ederken, şimdi neden belediye-devlet tekelini savunur oldunuz? Bu ülkede her yeşil alan devletin ve belediyenin mi olacak? Bu ülkede farklı tüzel kişilikler ve onlara ait yeşil alanlar var olamayacak mı?
Beşincisi, neden devletten orman arazisi alarak kendisine yerleşke yapmış Koç Üniversitesi hakkında bir şeyler söylemek aklınıza gelmiyorken, çorak toprak iken emekle yeşertilmiş ODTÜ alanlarının devredilmesini savunuyorsunuz? Neden bu söyledikleriniz özel üniversitelerin alanlarını kapsamıyor? (Çelişkiye işaret etmek için söylüyorum, yoksa özel üniversite alanlarının da elbette o üniversitelere ait olması gerektiği açıktır.)
Altıncısı, Eymir Gölü, bazı şartlar dahilinde (araç girişleri kısıtlaması, ateş yakma yasağı vb. gibi) zaten herkese açık bir alandır. Bu kısıtlamalar da gölü ve çevresini korumak içindir. Bir hafta sonu, gölün çevresinde koşmayı ya da yürümeyi ya da bisiklete binmeyi denesenize! Ayrıca, belediyeye ait olmayan yeşil alanlar da kentin akçiğerleri olarak halka fayda sağlamıyor mu?
Yedincisi, Eymir Gölü çevresinde büyük şirketlerin devasa yapılaştırma çalışmaları başlamışken, Eymir'in belediyeye devredilmesi ne tür bir rant yaratacaktır, bu konu üzerinde hiç düşündünüz mü?
Sekizincisi, hem yazınızda Esenboğa girişinde yaratılan çirkin yapılaşmadan şikayet ederken hem de Eymir'in belediyeye devredilmesini istemenin nasıl bir büyük bir çelişki olduğunu fark edemiyor musunuz?
Dokuzuncusu, dünyanın nerelerinde üniversite yerleşkeleri onlardan kopartılıp belediyelere devrediliyor, bir çalışma yaptınız mı? Hangi kentleşme uzmanlarıyla görüştünüz? Hangi üniversite rektörleriyle, öğretim üyeleriyle?
Onuncusu, okullarını severek, isteyerek yeşillendiren gençlerin, yaşlandıklarında o mekanın başka yerlere devredildiğini görünce ne hissedeceklerini hiç düşündünüz mü? Acaba bugünün gençlerine ne kadar iyi bir örnek yaratılmış olacak, hiç aklınızdan geçti mi?
Onbirincisi, ODTÜ'nün uluslararası bir üniversite olduğunu biliyorsunuz, değil mi? Bu üniversitede okuyan ya da oradan mezun olan binlerce yabancı öğrenciye savunduğunuz bu görüşü nasıl açıklamayı düşünüyorsunuz? ODTÜ'nün, Türkiye'nin yüzünü ağartan ve dünyada ilk 100 üniversite arasına giren bir üniversite olduğunun farkındasınız herhalde. O halde bu güzide üniversiteyi cezalandırmak niye?
Onikincisi, Brecht'in ''Kafkas Tebeşir Dairesi'' adlı oyununu izlediniz ya da okudunuz mu?
Saygılarımla ve en içten üzüntülerimle.
Neşet Kocabıyıkoğlu
Makina Mühendisi, ODTÜ, 1973
Burada ise zamanında The London Times da çıkan bir haber var
The London Times, 13.5.1966:
"Orta Doğu Teknik Üniversitesi, bu yıl, kuruluşunun onuncu yıldönümünü kutlayacaktır. Halen, 18 ülkeden gelen 4000'in üstünde öğrencinin eğitim gördüğü Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin bundan beş yıl önce ancak 500 öğrencisi vardı. Öğrencilerin çoğunluğunu Türkler teşkil etmekle beraber, yüzlerce Pakistanlı, iranlı ve Arap, bir israilli 20 Amerikalı, 2 ingiliz öğrenci de orada eğitim görmektedir. Üniversitenin öğretim dili ingilizce'dir.
ODTÜ'nün en önemli yönlerinden biri de ağaçlandırma faaliyetini teşvik etmesidir. Bölge olarak Orta Doğu, ağaçtan hemen hemen yoksundur. Asırlar boyunca Orta Anadolu platosunun maruz kaldığı en kötü felaketlerden biri, geçmişin büyük ormanlarının, daha ziyade balta'nın ve keçilerin tahribatına uğramış olmasıdır.
Kurdaş, bu konu ile şahsen ve yakından ilgilenmiştir. 260.000 mil karelik Anadolu'nun ağaçlandırılması muazzam bir iştir; fakat Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencileri, Akademik ve idari personeli, son beş yıl zarfında 12 milyonun üstünde ağaç dikmekle çok güzel bir başlangıç yapmışlardır."