hiç unutmam hiç unutamam. hatta ilerde beyni fonksiyonlarımı kaybedip unutursam buraya yazıyorum ve hatırlatmayı da operatörüme veriyorum.
üniversite 3. sınıfta iken devlet yurdunda kalıyordum. ilk başta grip sandığım lanet bir hastalık belirdi. zamanla grip olmadığını farkettim ama farkederken o kadar zorlandım ki o derece bitkindim. oda arkadaşım mustafa vardı. ( bu arada 4 kişilik odada iki kişi kalıyorduk) 11 gibi yatırdı beni. bir kaç şişe de sıcak su getirdi. kucağıma verdi. tıbbın bittiği o sözüde söylemekten geri kalmadı. 'bi terle sabaha hiç bir şeyin kalmaz kalmaz kalmazzz.'' neyse yattım ben. saat 3 civarı bi uyandım ki yatak sırıl sıklam. ama yerimden halen kalkamıyorum. ölüyorum la. neyse güç bela kalktım. bizim doktor da karşı yatakta yatıyor. bi şişenin ağzı açılmış.su dökülmüş haliyle soğumuş donuyorum.
hemen boş ranzanın birinin yatağını aldım. benimkini tersten oraya koydum. üzerimi değiştim dolabıma koydum uyudum.
buraya kadar hadi ya az dedirten itiraflık bir şeyi olmayan bi durumdan ibaret.
sabah yataktan çıktım. dolabı açtım. allahım. o nasıl bir keskin sidik kokusu. o nasıl bir geçmişle hesaplaşma. o nasıl bi burundan tecavüz. benim gece çıkardığım pijama deli sidik kokuyor. hemen gece değiştiğim yatağa baktım. ortasında dalga dalga koyudan açığa sarılıklar mevcut. o an kafamda bir kaç acıklı mahsun şarkısı ve annemin küçükken yatağa kaçırdığımda kulağımadan f kuvveti uygulması.
meğer suyu gece görünce birazda ben katmışım araya. üniversite geride kalalı yıllar oldu. halen öle saçma bi hastalığa yakalanmadım. bu yazıyı yazmadan da mustafa'yı aradım. ve o yatağın la fontene tarafından konuşturulup 'yuh bide zıçaydın' dediğini arada hayal ederim.