Geçen hafta hatırlayamadığım bir günün akşamına doğru, Servise bindiğim noktada araba beklerken geldi benim yanıma. Bana gelmemişti aslında. Karşılaştık sadece. Yüzüme gülümsedi şöyle bir. Bir şey demeden, emanetini aldı, çektiii, gitti.
Orta yaşın biraz üstünde bir adam... Tam 2 metre ötemde, bir elinde bastonu, diğerinde 2 tane poşetiyle sırtı kamburca, çökmüş, bitmiş bir şekilde yürürken... Tam ben adama acıyarak bakıp içimden,
"Zaman gelecek. Ben de, annem, babam da, kardeşlerim de böyle çökeceğiz. Yazık"
diye geçirirken.
Tam 2 metre önümde gördüm ölümün yüzünü. Sağ ayağını tuttu o acıdığım adamın. Ayağı havada kaldı. Bir kaç defa yere basmaya çalışsa da adam, titremeye başladı. Ben dikkat etmeden ölümün sarılışına, sordum adama.
"Dayı... iyi misin?"
Ve çökmüş vücut dayanamadı tek ayak üstünde durmaya. Yuvarlanıverdi yere. Koştum. Yine tekrarladım...
"Dayı... iyi misin?"
Gözlerimin içine baktı adam fal taşı gibi açtığı kocaman gözleriyle. Korku, vardı. O görmüştü ölümün yüzünü.
"Eczane"
dedi...
"Eczaneye gidiyordum"
Bilmiyorum neden gittiğini. Poşetlerdeki kolonya şişelerini mi dolduracaktı. Yoksa ilaçlarını mı alacaktı. Anlamadım. Zorla kaldırdım koltuk altlarından. Hani ağırlaşırmış üstüne ölüm çöken adam... Demir gibi ağırdı... Beni de düşürdü bir iki defa. Her defasında tekrar kaldırdım. Zorlayarak 7 metre ötedeki, eczanenin kapısından soktum. Anlamadım ki, ölüm yanımızdaymış. Üstündeymiş adamın. O hala benim gözlerime bakarken. Ölüm de ona bakıyormuş. Bakmak ne kelime, sarılmış dört koluyla...
Oturttum koltuğa, Gömleğinin boğazını gevşettim.
"Tansiyonun düştü galiba."
dedim. Cevap vermedi. Hala bakıyordu. Yalvararak.
Tansiyon cihazını istedim. Geldi. Kolunu sıvadım adamın. Tam kolunu sokacaktım ki cihazın kol yuvasına. Adamın elini parçaladığını gördüm. Öteki kolunu sıvadım. Sol kolunu... Cihazın yuvasına soktum kolunu. Ayarlama yapıyordu, Eczacının yardımcısı güzel kız.... Adam hala bakıyordu gözünü kırpmadan, gözlerimin içine. Göz bebeklerinin yukarı kayışını hatırlıyorum. Sonra sağ tarafa düşüşünü. Ne yapacağını şaşırmış bir şekilde kaldık o kız da, ben de... Hemen, bacaklarını kaldırıp kalp seviyesinin üstüne getirdim. Karşıdaki sağlık ocağından, doktor çağırdık. Gelmediler. Ehemmiyet vermediler belki. Ya da inanmadılar. Ben adamı uyandırmaya çalışırken, adamın çişini altına salışını hatırlıyorum. O anda anladım öldüğünü. Koştum aile hekiminin yanına.
"Ben kalp masajı yapıyorum. Sen dilini çıkart yutmasın"
dedi bana doktor. Hemen bi kaşık sapıyla, boğazının dibine gitmiş dilini almaya çalıştım. Olmadı. Parmağımı soktum. Çektim dilini açtım boğazını. Ölüm gülüyordu bu arada kendisine karşı yaptıklarımıza. 10 - 15 dakika uğraştık. Hüseyin doktor terini silerken sağ koluna,
"Ex oldu"
dedi. Ex olmak. Ölümün ziyaretinin kibarcası galiba. 15 dakika sonra acil geldi ben sinir krizine girip panik atakla uğraşırken. Hıçkırarak nefes almaya çalışırken. Türbanlı sağlık görevlisi getirdi elektro şoku. 2 kere vurdular göğsüne. Kalp çalıştı. Tam düzenli olmasa da... Ama ölüm yerleşmişti bile eve. Hatta giderken ev sahibini de götürecekti.
Götürdü. Götürdüler. Acil personeli koydu sedyenin üstüne adamı. Boşalmış kasları yüzünden saldığı çişini saklamak için üstüne battaniye örttüler. Götürdüler. Ben krizdeyken. Hüseyin bey sakinleştirmeye çalıştı beni. Bildiği için rahatsızlığımı.
"Sen"
dedi.
"Nereye gidiyorsun?"
Cevap vermemi bekliyorken benim nefes almaya çalışıp hıçkırıklarla tiril tiril titrememi görüyordu.
"Gel. Bu halde gidemezsin. Sana rapor vereyim. Git uzan. Yat, uyu"
dedi. Ama ben...
"Ölümü gördüm Hüseyin bey" tam yanıma uğradı diyemedim.