türkiye'nin emperyalizm tarafından ucuz iş gücü cenneti yapılmasının adımlarından biridir.
egemenler tarih boyunca kirli amaçlarına ulaşabilmek için karanlık ortamları tercih etmiştir. Sömürü ve talanı ancak karanlık ortamlarda gizleme şansları vardır. Bu şansı yakalamak için de devlet eliyle bilimin önüne engeller konulmuştur.
Siyasal iktidar, ülkemizde yeni bir karanlık projenin peşindedir. 4+4+4 biçiminde ifade edilen yeni yasa tasarısı ile kızlar evlere kapatılmak, çocuklar ucuz iş gücü olarak piyasaya sunulmak isteniyor. Toplum tepeden tırnağa gericileştirilmek, dinsel bağnazlığın çukuruna itilmek isteniyor. Peki, bu hazırlık yalnızca iktidarın tutuculuğu ile mi ilintilidir? Yoksa ekonomik ve siyasi gelişmelerin bir sonucu mudur? Şimdi kısaca, egemenlerin neden bu değişikliğe ihtiyaç duyduğuna bakalım.
Günümüz Türkiyesindeki sermaye içi hareketler ve emperyalizmin çıkarları, devleti de toplumu da yeniden şekillendirme ihtiyacını doğurmuştur. Öyle ki Emperyalizmin ılımlı islam projesine, AKPnin iktidarını korumasına ve sermayenin de ucuz iş gücü ihtiyacına cevap olacak bir çözüm nedir diye sorulsa, buna verilecek en kestirme yanıt 4+4 yasa teklifi olurdu. Emperyalizmin Ortadoğu ve Afrikada girmiş olduğu sıkıntılı durumdan çıkabilmesi, Türkiyeyi daha etkin kullanmasını gerektiriyor. Bunun için ise Türkiyenin ılımlı islam rolünü iyi oynaması gerekmektedir. Toplumun daha dindar hale getirilmesi yalnızca AKPnin gericiliğinin bir sonucu değil, aynı zamanda sistemin ihtiyacıdır. Elbette ki toplumu şekillendirmede birçok aracın içinde en etkilisinin eğitim olduğunu yine en iyi sistemin sahipleri bilmektedir.
AKPnin hayata geçirdiği yıkım yasaları artık kendi oy tabanını rahatsız etmeye başladı. Taşeronlaştırma, güvencesiz çalışma, GSS vb. uygulamalar işsizliği ve yoksulluğu artırmaktadır. Halkın algısını ve tercihlerini yönetme konusunda, din üzerinden geliştirilen ataklar egemenleri rahatlatma amacını güdüyor. Bunlara ek olarak, emperyalizmin Türkiyeyi ucuz üretim üssü olarak devreye sokmak istediği de biliniyor artık. Mevcut ücretlerden daha ucuzu ancak çocuk emeği üzerinden sağlanabilirdi. işte bu eğitim tasarısı, sermayeye bu olanağı da sunmaktadır. Kısacası bu proje ile toplum, biat eden uysal kitleler halinde sisteme ucuz iş gücü olarak hazırlanıyor.
Meclise sunulmak üzere olan bu yasa teklifinin politik bir mesele olarak görüldüğü o kadar açıktır ki konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı adeta devre dışı kalmıştır. Eğitim bilimlerinin evrensel doğruları dahi hiçe sayılarak hazırlanan yasa teklifi, her eleştiri karşısında yeniden değiştirilerek yamalı bohça halini almıştır. Kesintili eğitimi yoğun baskılar sonucu sekiz yıldan sonraya bırakan iktidar, aslında bunu şimdilik kaydıyla yapmıştır. ileride uygun koşulların oluşmasıyla zorunlu eğitim 4 yıl ile sınırlanacaktır biçiminde bir kehanette bulunabiliriz.
Hazırlanan yasayla aslında eğitim tümüyle esnek hale getirilmektedir. Televizyon kanallarına çıkan hükümet sözcülerinin tamamı buna vurgu yapmaktadır. Hem program içeriği esnekleştiriliyor hem de çalışma yaşamı esnekleştiriliyor. Eğitim programının esnek hale getirilmesiyle çocuklar 10 yaşında meslek seçmeye zorlanıyor. Burada çocuğun ilgileri netleşmediği ve yetenekleri saptanamadığı için karar aileye bırakılmaktadır. Bu durum, çocuk ailenin mülküdür anlayışının da dışa vurumudur. Diğer yandan imam-hatip okulları ilköğretimin içine sokuluyor. Meslek lisesi programını seçen çocuklar ise sermayenin insafına terk edilecektir. Çünkü bu tasarıyla meslek liseleri, okul açan patronlara devredilerek öğrenci başına patronlara devletten para aktarılması planlanıyor. Belki de devlet eliyle yürütülecek tek meslek lisesi, imam-hatip liseleri olacaktır. Çünkü devlet, kendi dinini yaratıyor.
Eğitimin esnekleştirilmesi aslında bu kadarla da sınırlı değil. Bu güne kadar, devlet okullarında ilköğretim zorunlu ve parasızdır ibaresi vardı ancak şimdi hazırlanan yasa tasarısında bu kural sessizce kaldırılmaktadır. Yani eğitimin tüm kademeleri piyasaya açılmaktadır. Yeri gelmişken, okullarda her öğrenciye bilgisayar verilmesi de devletin sorumluluk üstlenerek kaynak ayırması olarak değil, devlet bütçesinden yandaş sermayeye kaynak aktarması olarak anlaşılmalıdır. Çünkü bu uygulama da tıpkı TOKide olduğu gibi ihale dışı tutulmaktadır.
Eğitimin kademelere ayrıştırılmasının bir diğer sonucu da dershanelerin artacak olmasıdır. Bu sistemle öğrenciler, on yaşında alan seçmeye zorlanmaktadır. Bu nedenle istediği bir alana girebilmek için belki de yedi yaşından itibaren dershanelere gitmek zorunda kalacaklardır.
Eğitimdeki bu yapısal değişikliklerin bu kadar aceleye getirilmesinin esaslı sebepleri vardır. Ama en önemlisi, Anayasa değişikliğinden önce çıkartılarak zemin hazırlanmasıdır. Bir anayasa maddesi olan parasız eğitim hakkı böylelikle önceden rafa kaldırılmış olacaktır.
Egemen sınıfların mevcut durumdan daha geri bir durumu ifade eden bu atağı karşısında muhalefet ne yapmalıdır? Bugüne kadar birçok konuda olduğu gibi burada da itiraz etme alışkanlığının ötesine geçilemediği görülmektedir. Tüm saldırı yasalarında olduğu gibi itiraz ederken mevcudu savunma açmazına düşülmektedir. Oysa en etkili muhalefet alternatif programlar eşliğinde alana çıkmakla mümkündür.
Demokratik bir eğitim programının çerçevesini tarif edebilmek bile gerici eğitime karşı koyuşları daha anlamlı kılacaktır. Eğitimin tüm kademelerinin parasız olması, halktan toplanan vergilerin karşılığı olarak tanımlanmalıdır. Okul öncesi eğitimden başlayarak orta öğretimin sonuna kadar kesintisiz olmalıdır. Ülkemizde ilköğretim olarak adlandırılan 8 yıllık eğitim birçok ülkede temel eğitim diye adlandırılır. Temel eğitim, hem kavramsal olarak hem de içerik olarak daha doğrudur. Çünkü bu eğitim döneminde öğrencilere bilgi aktarımı değil, temel ve ortak beceriler kazandırılmalıdır. Ve kesinlikle elemeci, etiketleyici sınavlar yerine yetenekleri açığa çıkartacak uygulamalara yer verilmelidir.