alevilerden kasıt tüm ali taraftarlığı çerçevesinde simgelenen güruh ve parçacıklar ise belirli bir ayırdın neticesinde sevilebilir aleviyle sevilmez alevi mukayesesi tarihi donelerle zenginleştirilip tasarruf edilmelidir. bu alevi vurgusu şii fraksiyonu kapsamında ele alınır veya ona dahil edilirse bağlam dışı bir analiz mi yapılır bilmiyorum ama söz konusu sevilmeme hadisesine taraf olan şey şia ise gayet derecede katılıyorum. çünkü şia bir kültür ya da bir mezhepten ziyade jakoben bir üslubun faşist ideolojisine, dini paratoner olarak kullanması anlamına gelmektedir. islam tarihinde şii vakıası her zaman mezkur tarihin sırtında kambur, yoluna engel, belirli noktalardaki evrimlere inanılmaz derecede köstek olagelmiştir. islam sınırları içinde nerede bir fitne, nerede bir oyunbozanlık, nerede mezhepler arası kıyım ve nerede fesat dolu politikalar varsa orada şianın parmağı vardır. selahaddin e karşı bedevileri kullanan, eriyen fatımi ruhunu canlandırmak için haçlıların kıçını yalayan, kudüs müslümanların eline geçmesin diye mısırla selçukluyu birbirine kırdıran, şam, mardin, süleymaniye liderlerine suikastlar hazırlayıp haşhaşileri bu uğurda kullanmayı bir adet edinen de şiadan başkası değildir. kendi ülkesinin ismini ari anlamında tasarruf etmek üzere kendi bozuk karakterini ululaştırmak için iran (üstün, has, ari) nitelemesini kullanmaktan, kendinde gördüğü yüksek seciyeden ötürü tüm halklardan üstün görmekten çekinmemek de her açıdan kendini farklı bir noktada mütalaa etmesinden gelir.
bu adam sevilmez.
çünkü hz. ebubekir halife seçilirken fitne çıkmasın diye dişini sıkıp sessizce oturan ve kendi cenahından yükselen meydan okumaları olgun şahsiyetiyle susturmuş bir hz. ali taraftarı olacak insan, sünninin başına örülen her çorabın tasarımını üstlenemez. çünkü kaddafiyle halkının arası açıldığı gün libya düşmeli diye haykırıp, suriyede şii hükumet sünnileri katlederken esadın yardımına koşan orospu çocuğu zihniyet hz. ali'nin taraftarı olamaz. çünkü bir şii bir şey bulsa ve sahibinin sünni olduğu ortaya çıksa, o şeyi bulan kişinin eski sahibine vermesi zorunlu değildir şeklinde bir maddenin bulunduğu anayasayı islam anayasası diye yutturmaya çalışan ayrımcı namussuzluk hz. alinin şahsiyetiyle ilintilendirilemez.
yukarıdaki betim ve nitelemeler, mezhebi ideolojik bir boyuta taşıyıp karakteristik kindarlığı meşrulaştırabilmek adına din mefhumunu kullanmayı adet edinmiş bir sosyolojik vakıa olan siktiriboktan şia için geçerlidir.
bir de türkiyede adına alevi denen, kimi temsilcisi tarafından din, kimi ileri geleni tarafından kültür, kimi mürşidi tarafından mezhep olduğu şeklinde bir çok tarif ve şekle sahip olup türkiyenin moderlenleşme dinamosu görevini üstlenen, son seksen küsür yıldır da seküler yaşam tarzını kendi varlığının garantisi olarak gören histerik bir topluluk var. türkiyenin avrupaileşebilmesinin en kadim dinamiği ve türkiye modernitesinin en gönüllü taşıyıcısı olma hevesi, alevilerin inançsal dayanaklarıyla aralarında yüzeysel bir bağın olmasından ileri gelir. bu bağın yüzeyselliği, bir noktada ali kimliğinin sünni ögelerinden soyutlanıp fiil planındaki ali'den, muhabbet tavsiyecisi ali'ye doğru bir indirgeme sözkonusu olduğundan bugünün alevi yapısına uygun öğreti sahibi ali imal etmelerindendir. bu açıdan bakıldığında ali zatında vukuu bulan birbirinden farklı iki karakter, sünniliği ve aleviliği çağrıştıran ve bi nevi emreden iki çelişkili düşünürden bahsetmek hiç de zor değildir. bu durum aleviliği birtakım itikadi problemlere de sürüklemiştir. alevilerin sevilmemesi sorunsalı da işte burada başlar. sünni ve alevi çekişmesi bu topraklarda yaklaşık 800 yıldır toprak ya da saltanat yarışından ziyade zihniyet, akide ve dini ele alış farklılıkları çerçevesinde çözümlenebilecek bir hüviyete sahiptir. belirli taassuplara dönüşen kimlikler iç dinamiklerinden beslenip belirginleştikçe birbirine rahatsızlık vermekte ve bu durumun doğası gereği birbirini bastırma çabasına dönüştüğünden olsa gerek, arkasına sünniliğin geleneksel arzularının aksine modernliği ve asriliği de alan alevilik sanırım kuramsal açıdan bir sıfır yenik başlamıştır. çünkü bu coğrafyanın karakteristiğine tezat teşkil eden modernizm; alevilik, itikadi boşluğunu sekülerizmle ikame etmeye başladıktan beri aleviler tarafından kendi yaşam alanınlarını korumaya yönelik sigorta olarak görüldü. bu öylesine çarpık bir sahiplenme ya da aidiyete dönüştü ki alevi kıyımlarının baş mümessili olan chp sırf modern bir yapıya sahip olduğundan dolayı aleviler için ya bir ağlama duvarı ya da en güvenilir dayanak noktası haline geldi. bu paradoks maalesef inkar edilemez bir gerçektir.
tüm bunlara iki topluluğun arasını açmaya birebir olan iftira ve yalanlar da eklenince alevi mum söndücü, sünni yezit oldu bir süre sonra. sünni de rahat durmadı ama. bazen kırdı geçti aleviyi, bazen köyünü yaktı. sonuç bölümlerindeki sosyal mesaj verme klasizminden nefret ettiğim için uzatmadan gidiyorum.