bir hikayenin sergileneceği sahneyi sözcüklerle kurmak çok önemli bir sürecin başarıyla aşıldığının göstergesidir.
aşağıda bu betimleme sanatının güzel örneklerinden biri bulunuyor;
" bu gece de yine sokaklar var gözlerimin önüne serilmiş. Gündüzleri çocukların top oynadığı, manavın renkli meyve sebzelerini çıkardığı neşeli sokaklar. Mecbur kalmayan kimsenin hiçbir zaman girmeyeceği, savaşın durağan hali dar ve hüzünlü sokaklar. Evet, her gece... inişli çıkışlı, çiçekli, çöplü, tozlu, karlı, kaldırımlı sokaklar..."
bir an için gözlerinizi kapatın ve yukarıdaki metinde tariflenen sahneyi göz perdenizde kurmaya çalışın.
- işte! manav rengarenk meyve ve sebzelerden oluşan tezgahında kan kırmızısı elmaları önlüğüne sürterek parlatıyor.
- arkada, bir avuç çocuk havası foslamış etli bir topun peşinden bağrışmalar eşliğinde bir oraya- bir buraya koşmakta, evinin balkonundan yaşlı bir adam onlara laf yetiştirmekle meşgul.
- yaşlı bir kadın penceresinin önündeki denizliğe tünemiş bir kediyi doyurma hevesindeyken karşıki evin pencerisinde orta yaşlı bir kadın, parmaklıklarla pencere arasına özenle yerleştirdiği sardunyalarını suluyor.
- belki kör, belki çıkmaz bir sokak ama insan sesleriyle yaşıyor.
- pekiyi! ya gece? ıssız, terkedilmiş sokaklarda belki bir çingene kadın; ellerinde solmaya yüz tutmuş karanfilleri ile el-ele gezintiye çıkmış sevgililerin yolunu gözlüyor. yaşamının son günlerindeki ihtiyar bir adam gibi kesik kesik çıkan gürültülü soluğu ile bir çöp kamyonu dönüyor köşeyi ve gecenin sessizliğini bölüyor.
yukarıda tariflenen hangi olayın yazarın kaleme aldığı dar metinde yer bulmadığını iddia edebilirsiniz?
okuyucuya ufuk vermektir önemli olan. eğer yazar tarafından bu başarılabilirse, bakkal dükkanı önünde park edilmiş doğan görünümlü şahin'in ön göğsünü dantel örtüyle bile süsleyebilir okuyucu.
gicir bey'e ilişkin söylenecek çok şey var. yeri ve zamanı geldikçe ve gücümün yettiğince söylemeye çalışacağım bunları ama şimdilik şu güzel anlatım örneğiyle ile bitirmek istiyorum sözlerimi;
" Yürürken düşünüyorum evet, kaldırımları düşünmez miyim? Her yerindesin o taşların. Betonların arasından çıkmayı, yaşamayı başarmış bir cılız otun köklerindesin. Ayaklar altında ezilirken çığlığında gri taşların..."