''eğer bir şey istersen tüm evren o düşün gerçek olması için işbirliği yapar.''
bu felsefeyi aşılayan, içine alıp sürükleyen, bitirmeden bırakması zor kitaplardan simyacı.
hatta paulo coelho'yu paulo coelho yapan kitaptır diyeyim de ne kadar güzel olduğu anlaşılsın.
kahramanımız endülüslü çoban bir gün bir rüya görür. bu rüyayı yorumlayan çingene ona kendisini mısır'da piramitlerde bekleyen hazineden söz eder. çobanımız başta bunu pek kaale almaz.''ya de get işine deli misin divane misin?hasbinallah, hazineymiş.'' umursamazcılığındayken bir yaşlı kahin kral'la karşılaşır ve hayatı değişir. artık o, bu kralın nasihatleri ışığında kendi kişisel menkıbesinin peşinde koşacaktır. bu uğurda çölleri aşmaya razıdır.
yolculuğu sırasında bir hırsızlığa maruz kalır. sonra bir billuriye dükkanında çalışarak orayı ihya eder ve kazandığıyla yoluna devam eder. yolda hayatını simyaya adamış ve tek gayesi simyacıyı bulmak olan bir ingilizle karşılaşır, yol arkadaşı olurlar. yolda bir vahada duraklarlar. çobanımız burada hayatının kadınını bulur. ''yemişim hazineyi, altını. hayatımın kadınını buldum. burada kalacağım.'' diye geçirmektedir aklından. fakat bu aşık olduğu kadın yani fatıma o kadar yüce soyludur ki ona hayalinin peşinde koşmasını, aşık olmanın insanın hedefine koşmasına engel olmaması gerektiğini, bir çöl kadını olarak erkeğini beklemenin kendisi için zor olmayacağını söyler.
ingiliz'in aradığı simyacı aslında bu mola verdikleri vahanın içindedir. fakat onunla önce çobanımız tanışır. ingilizin yemesi gereken bir fırın ekmek daha vardır onla tanışmak için.
simyacı, çobanımıza hazineyi bulmasında çok yardımcı olur.
çoban abimiz tam hazinenin artık bulunduğuna emin olduğu yere gelmiştir ki aslında herşeyin başladığı noktada olduğunu idrak eder. kitap da zaten bu sonuyla ''vuuvvvv''der, etkiler.