tek taraflı büyümenin ilke edinildiği ve kompleks bir çalışma şeklinin benimsetildiği türkiyede gerçekten işler kötüye gitmekte, ancak bunu görebilenler, görüpte tepki verebilenler oldukça düşük rakamlara takabül etmekte.
ülkenin aslında olmayan büyümesi işveren-devlet ortaklığı ile gözlere sokulmakta, insanların manevi duyguları ve düşüncesel eksiklikleri suistimal edilmekte.
işveren denilen şahısların sadece ve sadece kendi kazançlarını gözönünde bulundurarak iş yaptıkları düşünülürse koşulların kötü olması yadsınamaz bir geçek olarak malesef ortaya çıkmaktadır.
ve daha da tutarsız olan çalışma bakanlığının, yani devletin bunu bildiği halde bambaşka politik ve çıkarsal amaçlar uğruna yok sayması ayrı bir çelişki.
insanları çok çalıştırarak maksimum verim elde edilemeyeceğini herhalde o büyük adamlar! bilmekteler, ne de olsa hepsi bir zeka küpü, hepsi sınırsız yetenek insanı.
bir insanı sabahın 8!inden akşam 6'ya kadar kadar çalıştırmak nedir?
ve buna bir çözüm üretmek yerine akşam 6'dan sonra 2-3 saat daha takan işverenlerin izlediği rota da neyin nesidir?
zor bir ülke burası, kabul, para kolay kazanılmıyor emmisi dayısı olmayanlar tarafından; koşullara da tamam diyelim. ee peki maddi karşılığı ne olacak?
sen bir insanı günde ortalama 9- 9.5 saat çalıştır, mesleğine göre ortalama 1000 lira ( hadi asgari ücretten burada bahsetmeyelim, sonra bahsederiz) para ver, hatta onu da binbir nazla ver, sonra birde minnet bekle!
insanlar aç bu ülkede, işveren istese yüksek verebilir, haa ne olur, adam 3 ayda bir araba değiştiremezde 6 ayda bir değiştirir, ama değiştirir! ya da aylık karı 30 bin olmaz da(mesela) 20 bin olur!
bu ülkenin işverenlerinde nedense acaip bir açlık ve şikayet var, her zaman öldük bittik derler, ama plajlardan yazlıklardan lüks arabalardan da geri kalmaz hiçbiri.
sonuç olarak bu ülkede ne çalışan kesim kendine bir şey katıp mutlu olabilmekte, ne de işverenler yol katedebilmekte.
gidişat kötü, çalışanların yapabileceği çok bir şey yok ama işveren - devlet kanadına çok iş düşmekte.