mutluluga dokunmak

entry4 galeri
    1.
  1. Bazen bitmez bir tünel bitiveriyor. Bir aydınlık, bir aydınlık. Havada uçan tüy. Kıyıda sallanan kayık. Göğüste atan kalp. Sokakta koşan çocuk. Dudaklarda çizilen mutluluk. Ve yaşamanın sıcacık lezzeti taze bir pasta kokusu gibi siniyor gönle...
    Bir cenaze töreninde mezara doğru tekerlekli bir araba üzerinde tabutu iten, silindir şapkalı, fraklı, beyaz eldivenli adamlar görmüştük. Tabut mezara inince kenara çekilmişlerdi. Ölenin yakınlarının, uzaklaşmasını bekliyorlardı. Kimse kalmayınca, mezarı onlar kapatacaklardı.
    ***
    O adamları çok gördüm sonradan. Kenarda bekleyen kara giyimli adamlar. Ölü gömücüler. Aralarında fısıl fısıl konuşmaları. Uzaktakilere arada bir göz atmaları. Birçoğu cebine bir de diploma koymuştu. Her çevreye yaklaşıyor, kenarda bakınarak duruyor, gömecek bir şey arıyorlardı.
    Gömecek bir şey; bir iyi niyet, bir çalışma, bir dürüstlük, bir aşk...
    Mırıltılarını duyuyordum. Soruyorlardı birbirlerine:
    - Ne zaman gömeceğiz? Ne zaman gömeceğiz?
    Sağa git onlar, sola git onlar. Hangi kapıyı açsan arkasında böyle biri duruyordu. Hangi köşeye koşsan gölgede bir başkası... Ve tüneller karanlık karanlık devam ediyordu.
    Rutubet, soğuk, karanlık ve kapkara ölü gömücüler...
    ***
    Birden bir aydınlık oldu. Göz kamaştıran bir aydınlık. Dünya varmış, hayat varmış, yaşamak varmış gibi bir aydınlık... Halk yeni doğmuş çocuğuna bakan bir baba gibi bakıyordu. Haset, nefret, kin, kıskançlık erimiş, kaybolmuştu. Çoğunun cebinde bir de diploma bulunan fraklılar, dalgaya düşmüşler, gelememişlerdi...
    Fertler kitlelerden daha ileridir der dururduk. Bazen kitle fertlerden daha ışıklı, daha candan, daha samimi oluyordu. Oraya buraya sık sık sokuluveren, kaşı kalkıkların, musalla taşına benzeyen suratları yoktu onlarda.
    ***
    Bir düdük ötüyordu. Kış yaza dönüyordu. Çiçekler dökülüyordu etrafa. Uçan tüy güzeldi, sallanan kayık güzeldi. Her zaman özlenip de gidilemeyen yerler gibi güzeldi.
    - Uçurtma uçuralım mı kırlarda...
    - Gel çiçek toplayalım ormanda...
    - Hiç bilinmeyen bir denizde kulaç kulaç yüzelim...
    Neydi o tüneller... O fısıltılı adamlar... Bir kabustu o; ve gerçek hayat burada. Yahut gerçek oradaydı ve bir avuntu rüyasıydı bu...
    ***
    Köpükler, bulutlar, şen çığlıklar... Çalışmak, daha çok çalışmak... değer çalışmaya şu kitle... Cımbız cımbız ayıklamak fertleri. Süpürmek hasetleri, kinleri, pislikleri...
    - Sağ ol dost.
    - Yaşa arkadaş.
    - Öpüşelim kardeşim...
    El ele, sevinçli, mutlu şen...
    ***
    Atladı ölü gömücüler bu sefer. Sona erdi bir tünel... Ama yarın, yarın yine geleceklerdir. Başlayacaktır başka bir tünel... Rutubetli, soğuk, karanlık... Dostlardan ayrı, dostlardan uzak ve aynı fısıltılar dudaklarda:
    - Ne zaman gömeceğiz? Ne zaman gömeceğiz?

    çetin altan
    1 ...