fetih 1453

entry1008 galeri
    677.
  1. şimdi, öncelikle belirtmek isterim ki, türk filmlerinin yeterince kaliteli olabilmesi için ihtiyaç duyulan para ve prodüksiyonun olmadığını bildiğimden, filme büyük bir beklentiyle değil, türk tarih filmlerinin hasılatı belki ilgilenenlerin dikkatini çeker de, yarın birgün gönlümüzden geçen kalitede bir tarih filmi çekeriz düşüncesiyle gittim. fakat buna rağmen beni büyük hayal kırıklığına uğratan film oldu kendisi. oyunculuklar fena, senaryo zorlama, tarihsel doğruluğu tartışılır bir film, beklentilerimiz karşılığında ancak avucumuzu yalamamız gibi bir sonuç verebilir.

    izleyicinin oyuncu-karakter kıyaslamasına girmemesi için cast seçiminin bu şekilde yapılması doğru bir düşünce olabilir, fakat oyunculuklar en az çocuklar duymasın kadrosununki kadar iyi değil, kimse elini kolunu nereye koyacağını bilememiş arkadaş. bir fatih, bir constantine kolay olunmamalıydı bence. en azından topluluk önünde konuşma yaparken vücut dili işini kıvırabilen oyunculardan seçilmeliydi diye düşünüyorum. her topluluğa konuşma esnasında sağa sola sallanan, tsm sanatçısı edasında, 3 cümlede bir kendini tekrarlayan el mimikleri insanın canını sıkmanın yanında, dikkatini de dağıtıyor.

    kız meselesine çıkan truva savaşının filminde bile, helen ile paris bukadar cilveleşmediler arkadaş. bir 300 spartalı'nın leonidas'ı ile gorgo'suna bak, bir bizim liseli aşıklara. açıkçası varlığı kesin olmasa dahi mili bir kahraman olan ulubatlı'nın, romantik, bir okadar da playboy rolleri beni hüsrana uğrattı. bu arada, urban ustanın rahatlığını da anlamış değilim hala. o kadar işçinin yanında era'ya "kızım!" diye hitabetmesi, önce era'nın postunda sonra da kendisininkinde bilimum delikler açılmasına neden olurdu normal şartlar altında ki; ulubatlı era'yı uyarmıştı ve era da bu yüzden erkek kılığına bürünmüştü. bu ne perhiz, ne lahana turşusu bro? bunun yanında senaristlerin sürekli olarak aforizma kasması nedir yahu? hadi yaptınız bir ergenlik, kastınız, şöyle adam gibi aforizmalar olaymış keşke.

    bir de ulubatlı'nın, bizans'tan karamanoğullarına gönderilen elçiyi öldürdüğü sahnede, elçinin gırtlağına saplanan mızrağın sapı ve ucu, ya elçi yere düşünce elçinin içinde kırılmasından dolayı, ya da kötü bir makyaj + yönetmenlik sonucu farklı yönlere bakıyordu. acilen birisinin dövüş sahnelerine profesyonelce el atması gerekli. şayet böyle giderse bu filmden feyz alıp ulubatlı-guistiniani düellosunda iffet'in cemil'ine özenen içine bruce lee kaçmış chuck norris'ler türk sinemasının ele geçirecektir.

    tüm bu olumsuzluklara rağmen türk sinemasında akılda kalan son savaş filmlerini barındıran cüneyt arkın serisinden sonra, fetih 1453, attığımız adımın büyüklüğünü açıkça gösteriyor bizlere. lakin ki öyle değildir.şahsen ben, biraz daha özenli ve dikkatli olunup, malkoçoğlu fatih'in fedaisi vs. filmlerinde eleştirdiğimiz hatta güldüğümüz sahnelerin böylesine büyük bir prodüksiyonda tekrarlanmamış olmasını isterdim. hele o kadar parayı harcandıktan sonra insan böyle 3 kuruşluk hataların yapılmasını hiç istemiyor.

    yahu, söylemeden de geçemeyeceğim, düşüncesi bile türk insanını keyiften dört köşe yapan, gemilerin karadan yürütülmesi olayı üzerinde durmamak kasten mi yapılmış çok merak ediyorum.

    benim yorumlamam bukadar. haydi hayırlı işler.
    0 ...