2 yıl deyip geçmiştim. o 2 yılın öyle günleri oldu iki içerisindeki bir iki saat oldu bana 20 yıl.
12.10.2009
cebimde para vardı, kendimi harap etmeye içkim sigaram, arayacak arkadaşlarım vardı ama bir bakışıyla bana sevildiğimi hissettirecek hiç kimsem olmamıştı o zamana kadar annemden başka. arkadaş birkaç defa bu mevzuları açmış ama kayıtsız kalmıştım. bir akşam içki sofrasında sevdiğini anlatmaya başladı. insan sevdiğim dediği kişiden bahsederken aslında gözlerinde onu da gösteriyormuş. arkadaşımın gözlerinde tam anlamıyla bir teslimiyet gördüm.
- bir defa sevdin mi artık bırakmak geçmiyor aklından.
+ kötü değil mi bu?
- nesi kötü olacak?
+ kelepçe gibi.
sakalın yaşlı gösterdiği 22'lik suratımı daha önce ince parmaklı bir el okşadı mı ki bilecektim bir kızı sevmenin nasıl bir şey olacağını. babamın yaktığını annem söndürürdü hep yanağımda. annemin de kalın küçük elleri vardı. derisi çalışmaktan sertleşmiş taş gibi eller. yanağımda adeta bir pamuk...
aklımda sevmenin sevilmenin nasıl bir şey olduğunu tahayyül etmeye çalışıyordum o akşam. bir ara arkadaşımın telefonu çaldı. bu defa gözlerinde sevdiğini anlatırken gördüğüm parlaklığın yerini telaş almıştı.
- haşim abiydi. çocuklardan biri bi salaklık yapmış polis almış.
+ nasıl?
- ne bileyim oğlum lan. telefonunda bir sürü kişinin numarası var.
+ ...
aslında polis lafını duyduğum an yaptığım şeyi kendime ufak olduğuna inandırdığım yasa dışı olma ihtimali o kadar çok büyüdü ki korkuya kapıldım.
aklıma ahmet kaya'nın şarkısının benim durumuma azıcık da olsa benzeyeceğini aklımın ucundan geçirmediğim kısmı geldi.
----
başım belada
adamın biri vurulmuş sokakta
cebinde adresim bulunmuş
başım belada
----
oysa ben çok daha masum, sadece güzel bir hayalin sonu olan bir kısmı yakıştırıyordum kendime.
----
sevdim inanamayacağın kadar seni esmer kız
kirpiklerimde çırpınan şu tuzlu gözyaşımda
ihanetin adı yok
neylersin ki çember daralmakta
şimdilik hoşçakal yaban çiçeğim
----
hatlar kırıldı o akşam. daha sonra da bir iki hafta korkumdan sokağa adımımı atmadım. ne telefon geldi ne de arkadaşım. olmaz bir şey demişti ama neylersin. insanız.
yine bir akşam kendimi zehirleyip o akşamki korkumu hatırlayıp kendime gülerken alıma pazara çıktığım zamanlar geldi. ellerimi çok acıtıyordu kasalar ama taşırken hiçbir şeyden korkmaya lüzum yoktu. akşama kadar tezgah önünde dikelmek ağrıtıyordu bacaklarımı ama hiç korkudan titrememişti. o zamanlar kazandığım paranın kaygısını taşımıyordum hiç.
iki hafta sonra akşam arkadaşım geldi. yeni hattımı verdi. içine kaydetmiş gerekli numaraları. bi sorun yokmuş, öyle dedi. yarın telefon gelirse yine gidersin derken görmedi suratımdaki tereddüdü belki de görmezlikten geldi.
ertesi gün aradı kel, gittim. polis niye aldı elemanı diye sordum. salaklık yapmış. polis de görmüş. poşetinden cigara çıkınca almışlar dedi.
- ya benimkinden de çıkarsa?
+ kim bilir.
aklımdan bir dünya düşünce geçiyordu sorularla birlikte. götürdüğüm şeyler bu adama nereden geliyor en belirgin soruydu kafamdaki. daha önce bir defa bile pakedi açıp bakmamıştım ama polis lafını duyduğum an anladım yaptığımın zehir taşımak olduğunu. alet ediyorlardı beni de. istemeyerek bir süre daha yaptım. artık 30 lira alıyordum her teslimatta. günde 3 defa yaptığım da oluyordu. biriktikçe bankaya yatırıyordum paramı. az bir şey daha artsın çekilirim ben bu oyundan diyordum kendi kendime.
çay ocağında bu mevzuyu açmaya çalışırken lafa girdi kel haşim. bıraktığım gün onların da beni bırakacağını söylemişlerdi. nereye çekersen gelecek olan bu lafın ardını aramadım. yaşayıp gördüğüm güne yaklaşıyordum.