engelli vatandaşların toplumla iç içe yaşamada çektiği sıkıntıyı, insanların onlara yardım amacını "acımak" olarak değerlendirmelerini, toplumla bütünleşmede yaşadıkları sıkıntıları, kendilerini dışlayıp bunun suçunun insanlarda mı yoksa kendilerinde mi olduğu gibi sorunları içeren örüntülere sahip sosyolojinin bir dalıdır.
engelli vatandaşlar bir işi kendi başlarına yapmaya çalışıyorlar. neden? çünkü aslında onların engeli, yalnızca vücutlarında. yaşamlarını etkilememeli.
belirli bir yaşa gelmiş, farz-ı misal üniversite öğrencisi bir engelli genç, bunu kendine yediremiyor. kimse yediremez. küçük yerlerden büyük şehirlere gelmesi durumlarında, küçük yerlerde ailelerinin korumacılığından bıkmış usanmış olan genç, kendini harekete geçiriyor. sosyalleşmeye çalışıyor. fakat tekrar farz-ı misal görme engelli bir genç için, dönüş yolunu büyük bir şehirde bulabilmek bile, önce hangi otobüse-trene binmeyi bilmekten geçiyor. oysa bu görme engelli vatandaş, o esnada şansına gelen yanındaki vatandaşın "işte,senin bineceğin otobüs budur" demesinden mütevellit. doğru mu yanlış mı? nasıl bir istikamete gideceği o anlık şansı. devletten buna dair bir koruma yok. engellilere verdiği özel maaş bir kısım ihtiyaçlarını karşılıyor olabilir, fakat sosyal açlığını doyurmuyor. işte engellilik sosyolojisi de bu durumda devreye giriyor.
işlerini kendi başlarına yapmaya çalışmak için, önce birinin yardımı gerek, peki insanlar hangi sosyolojiyle bu kişiye yardım ediyor? acıma psikolojisiyle mi yaklaşmak doğru, yardım psikolojisi ile mi? aslında onları kendileri kadar kim anlıyor;? ve engellilik okulları açmak, engeli olmayan insanlardan onları ayırmak, tabir-i caizse, onları başka bir yerde dışlamak ne kadar doğru? engellilik sosyolojisi bunları soruyor.