sözlük yazarlarının itirafları

entry163170 galeri ses32
    42987.
  1. 4 gün sonra ölümümün 5. yılını kutlayacağım. 4 gün sonra daha da karışacağım kalabalığa. daha da saklanacağım arkalara.
    --

    25.02.2008, Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi

    gözlerimin kırmızısından korktuğu her halinden belli olan kızın tarif ettiği yerde bekliyorum. asıl suçluyu bulmama neden olan adamı bekliyormuşum meğer sonradan anladım bunu.

    yarım saat geçti, elinde siyah çantasıyla çıktı. koştum önüne dikeldim. adımı soru sorarmış gibi söyledi. önce bileğini tuttum, sonra bileğini bırakıp ceketinin koluna sarıldım. ilk damlalar o an düştü. ben hayatımda hiç ağlamamıştım. hiçbir şey göremiyordum gözümdeki akmayan yaşlardan. her şey buğuluydu. ilk haykırışta süzüldü yanağıma inciler.

    - niye söyledin lan!

    + oğlum dur.

    - lan niye o kadar kısa!

    sanki ne kadar çok sıkarsam o kadar çok rahatlarmışım gibi tutuyordum adamın ceketinin kolunu. diğer eliyle o an kurtardı elimden ceketini. koluma girdi. arabasına götürdü.

    bir zamanlar arkadaşlarının ayı diye dalga geçtiği ben 60 kilo civarındaydım artık. beni çekmesine gerek yoktu. parmağının ucuyla itmesi ilerlemem için yeterli.

    1 saat kadar sonra arabasında aklımda sözlediği sözlerin yankılarıyla indim. akşam olmuş hava karanlık. belki de yüzüncü defa söylemişti elinden bir şey gelmediğini. o 6 aylık süreyi kendisinin vermediğini. polikliniğe yatmam gerektiğini... evime gittim. uyudum.

    22.02.2008

    hemşirelerin haber verdi.

    - meleğin uçtu...

    2 dakika kadar gözlerim sabitlenmiş dizlerimin üstünde dururken. 60 kiloluk et yığınını kimse kollarının altından tutup kaldıramamış.

    halimi görüp acıyanların getirdiği sular ellerinde kalmış. sadece gitmek istemişim. kantine gitmişim. kuzenim de arkamda. bana dokunamıyor. biliyor deliyle uğraşılamayacağını. belki de acımı anlıyor, ama o imkansız. mahalledeki camiye gitmişim. hoca tanıdık. anlamış. bir defa da orada almışım kafam ellerimin arasına. bu defa ezan sesiyle gelmişim kendime. ne tokatlar ne sular ayıltmış. sela için soy adını verdim.

    22.02.2008 akşam saatleri

    sadece kuzenim gelmişti benimle. ev sahibi ve annemi tanıyan birkaç komşu da vardı. hiçbirini tanımıyordum.
    şimdiye kadar hiçbir teselli canımı o kadar acıtmamıştı. yabancı suratlar gitti. yalancı surat kaldı. sadece kendisini buna mecbur hissettiği için. kalmak istedi ama gönderdim. sabah erken kalkacağım şimdi uyumam lazım sözüme inandı, gitti.

    15 dakika sonra çıkıp elimde en ucuzundan iki şişe şarap ve 3 paket sigarayla döndü. nasıl içildiklerini, insana neler yaptıklarını çok iyi biliyordum. tadına da alışmış gibiydim 4 aydır.

    ilk şişenin ortalarında kustum. devam ettim. sabaha çıkmamayı düşündüm. annemin yanına gitmek istedim ama sözleri yankılandı kulaklarımda güzel yüzünün görüntüsüyle.

    - bir delilik yaparsan ben çok üzülürüm. çocukların olsun, birini benim adımla yaşat.

    sabah kuzenin telefonuna uyandım.

    23.02.2008

    morgun koridorunda bir mescit var. ellerim titriyor, ağzım leş gibi içki kokuyor. girmeye korkuyorum. bir adam çıktı. başıyla selam verdi bana. ölüye hürmet buydu herhalde diye düşündüm.

    meleğimi gördüğüm an çıkmıyor aklımdan. dudakları mosmor olmuş. yüzü bembeyaz.

    öğle vakti cenaze kaldırılacak. cami avlusunda, soğuk taşın üstüne hapsettikleri kutuyla koydular meleğimi. bir iki akraba tanımadıkları kişinin cenazesine gelen cami cemaatiyle konuşuyor, ben annemin baş ucundayım. sanki birisi gelip götürecekmiş gibi geliyor. biri alıp benden uzaklaştıracak. yeşil kutuyu, üstündeki güzel parlak yazıları da boş gözlerle inceliyorum.

    kuzen gelip beni kalabalığın en önüne götürdü. hiçbir şey yapmıyordum. bilmiyordum da ne yapılır.

    sonra annemi kaldırıp omuzlarına aldılar. götürüyorlardı işte. araba bekliyordum öyle demişti kuzen kollarımdan sıkıca tutup sarsarken. belki de annemi o kalabalıktan kurtarmak istediğimi anlamıştı. kalabalığın arkasındayken imam dayı geldi. beni annemin yanına götürdü en fazla 15-20 kişilik kalabalığı yarıp. omzuma verdi kutunun bir ucunu. arabanın arkasına koyduk.

    - abi düşmez mi annem buradan?

    + düşmez. gel.

    arabaya bindik. anneme bakıp duruyordum hala arkada mı diye.

    mezarlık bu kadar yakın mıydı...

    bu kadar mıydı...

    gidiyor muydu...

    tekrar annemi alıp bir çukurun başına getirdiler.

    kutuyu açtılar.

    annem miydi o? dünyanın en tatlısı, layık olduğu gibi güzel şekerler gibi sarılmıştı bir beyaza. başının üstü, ayakucu... o an gelmiyordu aklıma annemin çukura konulacağı. kutudan çıkartıp çukura koymaya kalktılar. atlayıp sarıldım. tanımadığım bir adam çukura inmeye kalktı. küfrümle kalkıştığından vazgeçmesi bir oldu. madem bu şarttı, bana görevdir.

    indim çukura. annemi verdiler kucağıma. ne kadar zayıftı diye düşündüm kendime bakmayarak. benden bir farkı yoktu. güzelce, yavaş yavaş yatırdım annemi. sonra tahtalar verdiler elime. bunları koy dediler. boş boş yüzlere bakarken başka bir tanıdık tahtanın nasıl konulacağını gösterdi. annenin üstüne taşlar gelmesin dedi. belki de bunu yapmama beni ikna edecek tek şeydi bu. annem altta sıkışmasın. ezilmesi. tahtaları koydum üstüne. annem evde gibiydi. bir şey olmayacaktı. çıktım, kürek verdiler elime. ilkini attıktan sonra bırakıyorum bu kadar yeter diyerek. gidiyorum hızlı hızlı bundan sonraki evimden mabedimden.

    kuzenim hiç para istemedi bu işlemler için. korktu belki de. eyvallahıma başıyla karşılık verip gitti.

    evde düşündüm sürekli. onu üzdüğüm zamanlar da olmuştu ama suçlayacak başkaları vardı. başkaları üzdü en çok onu. beni en çok doktorun verdiği o kısa zaman üzmüştü. aradığım suçluyum buldum sanıp adama kin gütmüştüm. oysaki çok farklıydı gerçek.

    18.02.2012

    aklımın ucundan geçmezdi üzerinden neredeyse 4 koca sene geçeceği.

    annem bak elimden geldiğince yaşıyorum ama bir tanım ölü. yanında benim de bir parçamı aldın. kalbim yok artık...
    34 ...