bir cumartesi günü, bahar yüzünü göstermeye başlamışken dışarı çıkmak ve gece de dönmemek isterken, o anda zaten seçme şansınız az olan arkadaşlarınızdan birini arayıp da, onun sizi akşamki programından önceki 2-3 saatlik dilime sıkıştırmasıdır. bunu "olabilir tabi" diyerek içinize sindirmeye çalışırken, ertesi gün abinizin telefonda sizden ömür boyu yalnız kalacağınıza dair sinyaller aldığını belirtmesi üzerine yaşadığınız garip ama alışılmış umutsuzluktur.
bunun da ertesi günü canınız kadar çok sevdiğiniz biriyle, kalabalıklardan uzak bir yerde, tekrar böyle bir istekte bulunmamaya söz verircesine, sadece bir saat oturup bir şeyler paylaşmak istemenizin üzerine aldığınız "kısmetse" cevabıdır.
o insanın size gönderdiği, sanki kulağınıza fısıldıyormuşçasına söylenen ezgilere dalıp, azıcık o yalnızlığı unutmaya çalışmak üzere, ortaköyde hep merak ettiğiniz ama bir türlü giremediğiniz o sokağa gidip, bir şişe bira ve o fısıltılar eşliğinde "hah, artık yalnız değilim" demek üzere eve doğru yol alırken, o fısıltıları annenizle paylaşmak istemenizin ertesinde, ondan aldığınız "şimdi dizi izliyorum, sonra dinlerim" cevabıdır.. *