O sabah başladı her şey, hangi sabah bilmiyorum. Kötü niyetli karanlık ailesi salonumuza yerleşmişti. Nasıl olduysa, Bay gürültü makinesi ışık perisini yenmiş ve renklerimizi gepgecelere hapsetmişti. Avize sarayının o en sarısından saçlı perisi, tüm renklerimizi de alıp uzun bir misafirliğe gitmişti. Kıpkırmızılarıma, yemyeşillerime, en en sarılarıma bir veda bile edememiştim. Kulaklarım acıyordu uyandığımda, böğürüyordu Gürültü Makinesi:
Gelmeyecek lan o bu eve gelmeyeeeeceeeek.
bi takım insan uzuvlarının da sağda solda uçuştuğu kaba sözcükleri bizim 'güzel türkçe'mizdi. Zaten en yabancı dil de bile söylense kötü sözler, en een yabancı insan bile kendi diline çevirebilirdi. Kötülüğün ortak dili, tekti.
Aman tanrım kulaklarım gürültüler padişahıyla savaşamayacak kadar küçüktü.
Gözyaşlarıyla duvarları temizleyen kadın, -O benim anneeeem- şarkısını söylüyordu. N kadar da hüzünlü bir şarkımızdı o; evden kovulan annenin ardından söylenen. Evimizin en hüzünlü şarkıcısıydı, annem. Çok iyi motive ediyordu onu Bay gürültü makinesi. adam gürler ve annem hüzünlü şarkılar antremanı yapardı.
bi adamı insanlıktan çıkaran, yaşlı bi kadını merdivenlerden fırlattıran ve bi evdeki tüm renkleri alıp götüren hangi oyun eğlenceli olabilirdi.
ananecim, kuran kursuna gitmemizi istemiş ve bay gürültü makinasına karşı bismillaaaah diyerek direnişe geçmişti. daha amin bile diyemeden, merdivenlerde bulmuş kendisini.
-allah yoook sizin allahınız benim- diyordu gürültüsü susmak bilmeyen makina adamı.
annemin söylediğine göre "allah önce onun dilini kesecekti ve bana vurduğu ellerini kıracaktı". eğer kuran kursuna gider bütün duaları öğrenirsem, daha güçlü ve sihirli bi pic olarak, bay gürültü makinasını yenerdim. hem belki allah da yanımda olurdu.
o sabah ananecim cezası dolduğu için "evimiz hapisanesi"nden ayrıldı ve ben asla kuran kursuna gidemedim. bütün duaları öğrenemediğim için de bay gürültü makinasının cehenneminde, allah tarafından terkedildim.