eternal sunshine of the spotless mind

entry823 galeri
    529.
  1. ilk olarak şunu belirtmeden başlamak istemiyorum, bizim aklı evvel yurdum çevirmenlerinin film isimlerini çevirirken kullandıkları o mükemmel ötesi hayal güçleri(!) ilk defa bir işe yaramış ve "eternal sunshine of the spotless mind" filmini telaffuz ederken yaşayacağımız eziyeti anlayarak "sil baştan" olarak çevirmişler ve insanlığa büyük bir hayır işlemişlerdir.

    yıllar yılı bu filmi izlememiş ve eksikliğinide hissetmemiş bi şekilde yaşamıma devam ediyordum ki, mahalle baskısına daha fazla dayananmadım ve izlemeye koyuldum. belkide yıllarca gereğinden fazla bi şekilde filmi duymamdan kaynaklı yada nereye baksam bu filme rastlamamdan kaynaklı yada dillere pelesenk olmasından kaynaklı bilmiyorum ama bi şekilde izleme isteğimi kaybetmiştim. ki isteğimin zorla canlandırılmasıyla kendimi filmi izlerken buldum.

    evet, gelgelelim filmimize. çok fazla uzatmadan ve suyunu çıkarmadan yazmaya çalışıcam (kendime hakim olabilecek miyim bilemiyorum)

    öncelikle jim carrey'in iyi sayılabilecek bir oyunculuk sergilediğini söylemeliyim. bazı sahnelerde o sıradanlığı, o bıkkınlığı yüzünden akıp gidiyodu resmen. tavrından okunabiliyodu. ki onca komediden sonra hiçte eğreti durmadı bu rolde.

    aslında bence iyi komedi oyuncularının hepsi iyi birerde drama oyuncularıdır zaten.

    kate winslet'inde oyunculuğuna iyi diyebiliriz. yani aslında o rolde oynasa iyi bi oyunculuk çıkarmış diyebileceğimiz 2386428 tane aktrist var zaten.

    o sebeple role ekstra bi ruh katmış falan değil. rolde kötü durmamış, yakışmış o kadar.

    filme gelecek olursak, çoğu yerde, daha doğrusu ilişkilerin son dönemlerini izlerken o kadar bunaltıcı geldiki. en ufak şeylerin bile göze batar olduğu o dönemler gibi, sıkıcı. içim bunaldı yani.

    zaten filmin genelinde bi bayıcı hava hakim. o sahnelerde daha belli eder oldu kendini. ama o hava bu duygunun anlaşılması açısından iyi olmuştur tabi.

    filmi izlerken çoğu yerde, bu filme biraz daha bilimkurgu biraz daha fantastik öğeler falan, off harika bi film olurdu demekten kendimi alamadım.

    tabi o zaman film bambaşka bi hal alıp bambaşka bi türe dönüşürdü ama daha hoşuma giderdi diye düşündüm.

    eğlenceli, ütopik, hayal gücünü zorlayıcı.

    her neyse, filmdeki diyalogları pek tatmin edici bulamadığımıda söylemeliyim. aslında böyle olması daha gerçekçi bi yan katıyor elbette. sonuçta insanlar günlük hayatlarında kaç defa bi kenara not edilecek cinsten laflar ediyorki.
    lakin mevzu bir sanat dalı olduğundan sanatın iz bırakıcı özelliğini filmlerdede görmek istiyorum, kulaklarımız bi kaç etkileyici söz, diyalog aramıyor değil hani. ama didaktik söylemlerin kulağa sokulduğu filmlerden ziyade böylesini her zaman tercih ederim tabiiki, daha basit daha ufak sözler.

    aslında bu bahsettiğim şey filmi dublajlı izlememden kaynaklıda olabilir. film isimlerini çevirmedeki yaratıcılık(!) dublaj konusundada mevcut olduğundan, dublajlı izlediğim filmlerde hep aklımda soru işaretleri kalıyor.

    gelgelelim filmde hoşuma giden kısımlara;

    biri şu, bilimsel ahlaksizliklara ciddi bi vurgu yapılıyo olması, belkide bu aklahsızlıklara karşı bi söylem niteliği taşımıyor film, böyle bi amaç yada duruş yok belki ama benim filmden sonra aklımda kalan bi tarafta bu olucak. ve belkide bu noktaya biraz daha, çok değil sadece ufak bi kaç replikle daha altıçizilebilinirdi gibime geliyor.

    filmde hoşuma giden bir diğer kısımda şu, bu nokta bana filmin genelinden ziyade gerçekçi gelen tek şey diyebilirim.

    herkes tüm sevdikleri hakkında sinir olacagi yuz binlerce sey bulabilir. deli gibi aşık olduğunuz biri dahi olsa, farklı bi noktaya geçip baktığınızda, oturuşu yüzünden yada sevdiği renkler yüzünden yada sırf bazen can sıkıcı olabildiği için lanetler yağdırabilecek hatta beyninden silip atmayı isteyecek durumuna gelebiliyor olmamız. hiç bi zaman tencere kapak olamayacağımız için bu duygular çok insani duygular. meselede böylesi sebeplerden ötürü bi şeyleri tuketmeyi goze alamayacak derecede sevebiliyo olmak.

    filmi biraz zorlayarak bu çıkarımı yaptım ben.

    en azından böyle bi çıkarımı olsun istedim, bence bu olmalı


    velhasıl kelam, izledim.
    çok mu beğendim? hayır.
    kötü müydü? hayır.
    hayatimda seyrettigim aska dair en guzel film değildi.
    son zamanlarda izlediğim en güzel filmde değildi.
    jim carrey için ya da kate winslet için en iyi performanslarıydı da diyemeyeceğim.
    en saglam yada en yaratici film de değildi.
    belki iç güveysinden halliceydi diyebilirim. (sanata böyle bi yorum getirdiğim için şu anda utanıyorum lakin affedin başka bi tanım bulamadım)
    iç güveysinden hallice dediğin bir film için mi oturmuş 45 dk dır yazıyorsun diyebilirsiniz.
    ama çok övülen fakat benim o tüm övgüleri abartı bulduğum filmle hakkında kendi fikirlerimi yazmazsam öleceğim diye çok korkuyorum. (hayır bunun meali muhalefet olmak demek değildir )


    son olarak, film farklı bi kurguya sahip. içinde ufacıkta olsa bir farklılık barındıran her film izlenmeyi hak eder. (maalesef "her film" izlenmeyi hak eder diyemeyeceğim, her zaman emekten yana olsamda, insanların fikirsel olarak bi çok yana evrilmesine yol açabilecek en önemli silahlardan biri olan sinema hakkında bazen emekten ziyade farklı amaçların taşındığına inandığımdan dolayı bu ayrımı yapmayı daha doğru buluyorum)

    izleyebilirisiniz efendim.
    sevgilerimle.
    0 ...