17 yaşındaki ergen kızın da, 30 yaşındaki olgun adamın da çektiği acıdır.
elin hep telefona gider, onu arayıp ne kadar acı çektiğini bilmesini istersin. her şarkıda, eşeğin zikinin bile konu edinildiği şarkılarda mutlaka onu hatırlarsın.
o gün de günlerden aşktı. radyoyu açtım, yine reklamlar vardı. emperyalizmin köpeği amerikan uşşaklarının reklamları. aslşdkşasldk şaka şaka tabi duyunca bunları demedim. her neyse, yutub'u açtım. ahmet kaya sörç ettim hunharca.
"şimdi saat sensizliğin ertesi"
damardan girmişti. başımı 45 derece eğdim, uzaklara baktım. bakabildiğim en uzak nokta oda arkadaşımın kırıklarıydı. saç uzatmayı bile beceremiyordu gerizekalı, on beş yüz milyon kırık vardı saçında.
"şimdi dişlerimi sıkıp
dudaklarıma kanamayı öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir veda busesi olsun"
olsun ha olsun, k.... dedim, o anda gözlerimi yaşartmaya çalıştım, tekrar k.... ! bir ben kalmıştım çünkü tenhasında gecenin. dertli, elemli, ızdıraplıydım. çok yazıktı bana çünkü bu şehirdeki en acılı yürek bendim.
sonunda kendime acıyıp ağladım tabi, aşk acısından falan değil. en çok da ayna karşısında üzgün halime bakıp ağlamayı severim, ya ne olacağıdı ?!