--spoiler--
yaşlı adam donmuştu. yılın bu zamanları çok soğuk olurdu ve nehirden karşıya geçmek çok zordu. çaresizce nehir kıyısında oturmuş bekliyordu. yanından dört nala atlılar geçti. şöyle bir başını çevirdi. hepsi son hız nehrin karşısına geçip gözden kayboldu.
bir atlı daha geliyordu, başını çevirip ona baktı, gözleri buluştu.
- pardon, dedi, yaşlı bir adamı nehrin karşısına geçirebilir misiniz?
- elbette, dedi, atlı.
adamı kaldırıp ata bindirdi ve nehrin karşısına geçirmekle kalmayıp onu kulübesine bıraktı. adam onu kulübeye davet etti. atlı sordu.
- atlılar geçerken sadece izlediniz fakat beni durdurdunuz. ya sizi almasaydım?
yaşlı adam güldü.
- yıllardır bu çevrede yaşıyorum ve insanları iyi- kötü tanıdım artık. gözlerine bakınca hiçbir şey göremedim ama sizin gözlerinizde zerafet ve incelik vardı. işte bu yüzden durdurdum sizi.
thomas jefferson gülümsedi.
- hiçbir zaman, vatandaşlarımla ilgilenmeden geçirmek istemem günlerimi.
halil cibran' dan:
yenilgi, yenilgim, başkaldırım,
ve de benim kendimle tanışmam.
sayendedir ki hala ben,
ayağı yere basan,
ve solmuş defneler peşinde koşmayan,
genç olduğumun bilincindeyim,
ve sende yalnızlığımı buldum,
ve de herkesten uzak ve gururlu olmayı.
--spoiler--
hayatın bizi farklı şehirlere atmasına üzüldüğüm pırıl pırıl, gerçek bir bilge. zirvenin sabahı o kadar çok düşündüm ki istanbul' a yerleşmeyi, sırf onun için, muhabbetlerimizin devamı için.
yolu her zaman ışık olsun.