az şey bilmek, hatta hiçbir şey bilmemek isteği göğüs kafesimin içindeki o avuç içi kadar et parçasını öylesine tekmeliyor ki şuan, bütün kan dolaşımım durup, burada, bu cümleleri yazarken ölebilirim.
ağaçları sevmedim ben. sevseydim eğer dallarından sapan yapmazdım. hayvanları da sevmedim ben. sevseydim yaptığım o sapanla öldürmezdim el kadar serçeleri. sevseydim hiçbir şey bilmemek için böylesine coşkulu bir arzu duymazdım.
bilmiyorum, hesapları karıştırıyorum sanki, bildiğimi sandıklarımın doğruluğunu sürekli sorgulayarak hiçbir şey bilmediğim sonucuna ulaşıyorum. hem bir şeyleri doğru bilseydim eğer, göz kapaklarım bu kadar ağır olmazlardı. sana neden ....... dediğimi, iki harften oluşan bir kelimenin bir hikayeye doğru ne diye sürüklendiğini, sorularımdaki anlamak istemediğim anlamsızlığı da bilmiyorum.
akşamlar hep bir şair ağlaması gibi,
hele geceye döndü mü saat, ödüm kopuyor sokaktaki seni düşündüğümde.
uzak burası.
adını kulağına fısıldayabileceğim kadar uzak!
ağırlandığım bir odada,
ağır bir sen oturmuşsun üzerime,
nefesim oralarda mı hâlâ?
ben giderken geç olsun!
seni nerenden öpeceğimi bile bilmiyorken!