3 temmuz sabahı çalan bir telefonla uyanmışınızdır. telefonun ucundaki televizyonu aç hemen der, uyku sersemliği biraz da telaşla kumandaya sarılırsınız. bir bakarsınız ki ortalık karışmış, başkanınız yöneticileriniz içeri alınmış. öğleden sonra yandaş basın tarafından küme düşürülürsünüz. neler olduğunu anlamaya çalışırsınız. sivas maçını hatırlarsınız, sevinci, heyecanı, üzüntüyü, stattaki anlarınızı kısacası bütün sezon gözünüzün önünden geçer. dudaklarınızı ısırarak takip ettiğiniz bazı maçların önceden bağlandığı iddia edilmektedir. "salak mı bizim yönetim" dersiniz, "madem maçı bağladılar neden bu kadar zor kazandık ya da milyonlarca prim dağıttılar" dersiniz. bir sürü soru kafanızdadır. sonra aklıselim kişilerle konuşursunuz. zamanla olayın perde arkasını öğrenmeye başlarsınız. avrupadan men, devletin bu seneki proje takımının(geçen seneki proje takımı için bkz: bursaspor) sizin yerinize yollanması, ahlaktan bahseden ahlak yoksunu insanlar, hukuk kavramından, mazisinden bir haber ağzını yayarak şikeci yeaa diyenler sitesinden trabzonun şampiyonluğunu kutlayanlar ve soruşturmaya dahil olduğunda o metni silenler, biz bu konuda konuşmuyoruz diyip her gün açıklama yapanlar, mailler, mösyöler, üfleyenler, yasalar, vetolar, iddianame zamanlamaları vs iğrenirsiniz türkiyedeki düzenden, ileri demokrasiden, lobiden, siyasetten
en kötü gün bugünse bugün de fenerbahçe, diye daha güçlü haykırırsınız. arma uğruna mücadele edenleri, alın teriyle şampiyon olanları yalnız bırakmazsınız. kocaman yürekli adamların daima yanında olursunuz. masumiyet karinesini bilirsiniz ve davayı, dolayısıyla savunmayı beklersiniz. çünkü sarı kravatına gözyaşlarını silen adam bütün iddiaları tek tek çürüteceğim, savunmayı bekleyin demiştir. yeri gelir kaldırım tribünü yaparsınız, yeri gelir kadınlarla tribün tarihine geçersiniz. her maçınızdan önce bir karar, sürekli bilgi kirliliği, polis tarafından medyaya servis edilen yalan yumağı, fotoşop ustalığı fotoğraflar, yasak olan dinlemeler hiçbiri yıldırmaz, desteğe devam dersiniz. maçlar başlar ama önemli olan puanlar değildir, mücadeledir artık.
o mücadele ki onur mücadelesidir. boynunda bir ip kurtuluş mücadelesi verir çubuklular. önemli oyuncuları gitmiştir, yaşanan psikoloji ortada ama hâlâ ligin zirvesindedir. çünkü fenerbahçe yıkılmaz
işte bu ortamda oynandı fenerbahçe-trabzon (dörtte üç) maçı şampiyonluğun tescil maçı falan değildi ama herhangi bir maç ta değildi. örtülü-örtüsüz desteklerle rakibiniz olan, emeğinizi çalan takım karşınızdaydı. sadece trabzonspor değil size karşı her türlü pislikle saldıranlara rağmen tribünde sağduyulu davranmaya çalışmaktı en zor olanı.
ekinler yeşillendi, inşaat başladı, ayşe tatile çıktı yani şike şike yendik. savcı uyumasın soruşturmaya başlasın. sürekli kupayı isteyen kafalara da kupanın sapıyla idare etmelerini söyledik. bir de ekledik; sen o 82 puanı bir daha rüyanda bile göremezsin 1996 2011 tarihinde kocaman iz var
siz sadece tezahürat sanıyorsunuz ama fenerbahçe yıkılmaz, cümle âlem bir olsa başa çıkamaz