geldi, ağladı. çok ağladı. affetmedim. zaten affedilecek bir şey yoktu artık..
sevişmek istedi son kez.
ne ona engel olabildim ne de kendime.. aşkla seviştim.
bitmesin dedi. yalvardı.
kovdum, defol git dedim.
"yüzünü bile görmek istemiyorum, tiksiniyorum senden." dedim.
iyi biliyordu doğru söylediğimi.
ama şunu da biliyordu ki hala deli gibi, ölümüne seviyordum kendisini.
anladı artık yapacak bir şey kalmamıştı.
defoluyordu, ömrümün yarısını da yanına alarak.
"ayakkabı ayağımı vuruyor, bi peçete verir misin?" dedi.
ayak bileğinin az üstü kanamış, su toplamıştı. içim cızz etti.
işte o an hayatımın en büyük ikinci hatasını yaptım*:
peçete yok!! dedim.
giydi ayakkabılarını. çıktı gitti.
balkondan baktım gidişine, topallıyordu.
keşke o aşşağlık peçeteyi verseydim de cehennemin dibine kadar yolu olsaydı.
keşke o an allah benim belamı verseydi de o lanet olasıca balkondan bakmasaydım.