mustafa kemal atatürk'ü yerenler başlıca şu kümelerde toplanıyordu: osmanlı hanedanına bağlı olanlar (osmanlı devletinin devrilmesini, cumhuriyet kurulmasını istemeyenler), laik devlet yasasına karşı olanlar (halifeliğin, dinsel yasaların kaldırılmasını istemeyenler), onun zaferden sonra yönetimi ittihatçılara bırakmamasına kızanlar (ittihatçıların kalıntıları). her köklü değişiklikte, çıkarı ya da duygu-düşünce yapısı sarsılanların bir karşı cephe kurmaları, tarihin her toplum için doğal saydığı bir olaydır. ama yukarıda sıraladığım kümelerde bulunanların hiçbiri mustafa kemal atatürk'ün milli misak sınırları içinde yurdu kurtardığı gerçeğini yadsımamışlardı. hepsi için mustafa kemal atatürk bir kahramandı. eleştiri, yurdun kurtulmasından sonra osmanlı yönetiminin ve halifeliğin niçin sürdürülmediği, niçin ikinci meşrutiyet liderlerinin iş başına getirilmediği noktalarında toplanıyordu.
mustafa kemal atatürk, zaferin sağladığı güce dayanarak fransız devrimi'nden esinlendiğini söylediği bir sıra yeniliklere girişti. 1922'de, bir avrupalı gazeteciye, "yeni türkiye'nin, eski türkiye ile hiçbir alakası yoktur. osmanlı hükümeti tarihe karışmıştır. şimdi yeni bir türkiye doğmuştur," diyor. bu yeni türkiye'nin cumhuriyet'le başlayarak ne gibi niteliklere büründüğünü burada sıralamaya kalkmayacağım. yalnızca ankara hukuk mektebi'nin açılışı dolayısıyla (5 kasım 1925) mustafa kemal atatürk'ün konuşmasından şu parçayı alayım: "bugünkü devletimizin şekli, asırlardan beri gelen eski şekilleri bertaraf eden en mütekamil tarz olmuştur."
cumhuriyet kurulup yürümeye ve eski yönetim özlemcileri umutsuzluğa düşmeye başladıktan sonra, mustafa kemal atatürk'e karşı istanbul ve anadolu zenginlerince yeni birtakım eleştiriler atıldı ortaya. bunlar ticaretin ve toprak zenginliğinin özgürlükçü önderleriydiler; parasal ve maddesel güçleri, onları, yönetimin buyrukçuluğuna başkaldırtıyordu. evet, mustafa kemal atatürk kahramandı ama, onların da yapacak işleri vardı. bu alanda giriştikleri denemeleri biliyoruz, etkileri güçlenerek sürmektedir.
bunların yanı sıra, yukarıdakiler kadar güçlü olmayan bir de solcu eleştiri vardı. mustafa kemal atatürk, böylesine büyük bir zafere dayandığı halde neden sosyalist bir yönetim kurmamıştı? sosyalist dünya görüşünde buluşanlar, bu soruyu kendi aralarında tartışırlardı. konu, sosyalist bir yönetimin ancak işçi sınıfının gelişip güçlenmesi koşuluna bağlı olduğu düşüncesi ve inancı ile, burjuva döneminin zorunlu olmayıp atlanabileceği düşüncesi ve inancı arasında çekişmeli idi. bu arada mustafa kemal atatürk'ün sosyalizm değil, ulus kurmak amacında olduğu gerçeğini benimseyenler vardı; her şey önce ulus olmamıza bağlı idi. sonra da bütün özlemlerimizin gerçekleşmesini ondan beklemek, kendimize hiçbir tarihsel görev biçmemek eğiliminin örtüsü olmaz mıydı?
belki bu inanıştan ötürü, solcu düşünce, mustafa kemal atatürk'ü tarihsel yerine koyarak, kendisi, içinde bulunduğu koşulların göstereceği yolu araştırmayı yeğledi. mustafa kemal atatürk yurdu kurtarmış ve ilerleme yollarını açmıştı.
"put mu efenim?"
hayır, hiçbir insan put değildir, put olmamalıdır. herkes eleştirilebilir, çünkü yanlışı olmayan hiçbir insan yoktur. eleştirelim mustafa kemal atatürk'ü de; ancak dedikodu gibi kalmasın bu eleştiri, yazılsın, tartışılsın da gerçek ortaya çıksın. onun ingiliz adamı olduğu kulağa söylenir de yazılmazsa, işte asıl o zaman yeni kuşaklar aldatılmış olur. eleştirdiğimiz bir yanından ötürü onu yok saymak, asıl bu putlaştırır onu.
para yediğine katılıp, ingiliz adamı olduğuna katılmayanla, kızları köşke kaldırdığına katılmayıp, vahdettin'in hakkını yediğine katılanın bir araya geldiği böyle karmaşık bir cephe ile nasıl tartışıp bir sonuca varılacağı kolay kestirilemez.
bundan on yıl önce, üsküdar'da biri, "siz istanbul'u düşmandan mustafa kemal atatürk'ün mü kurtardığını sanıyorsunuz?" diye sormuştu. "sanmıyorum, öyle," demişti biri de. "yanılıyorsunuz," demişti cevaben, "istanbul'u düşmandan dört yüz evliya kurtardı." bu sav, olgulara dayanmadığı için tanıtlanamaz, başka bir deyişle, ne doğrudur, ne yanlış. bir inançtır o. ama bilimsel, yöntemli düşünmeyi yeğleyenler, buna benzer duygusal sözlerden vazgeçip, olgularla tanıtlanabilen savlar atmalıdırlar ortaya. bakarsınız, yanlışları yanında, olur ya, iyilikleri de bulunur adamın.