her şey komşu kizi duriye'nin cuma geliyorsun değil mi mesajıyla başladı. daha önce bir zirve deneyimi olan ben o ortamda ''mal mal oturan adam'' rolünü layıkıyla oynayacağına emin olmama rağmen büyük bir özgüven göstererek; komşu kizi duriye ile birlikte kabile bara doğru yola koyuldum.
ilk elini sıktığım arkadaş markasiz nickli arkadaştı. nickimi söylediğimde ( bu kısmı ilerleyen bölümde aynı bakış olarak tanımlayacağım) o da nesi hiç duymadım bakışını fırlattı. kendisi nickini söyleyip aynı bakışla cevap verdiğimde ise seni lanet olası zenci nasıl duymazsın der gibiydi. on dakika sonra gelişen sizin muhabbetinizi hiç sevmedim, ben masanın diğer tarafına geçiyorum diyaloğunun tesadüf olmadığına inanıyorum. ben tanıştığımıza memnun oldum kendisini bilemem.
ilerleyen dakikalarda ben önceden taahhüt ettiğim gibi meyve suyumu sipariş edip mal mal oturmaya devam ederken, karşı tarafta bir pes muhabbeti döndüğüne şahit oldum. fırsat bu fırsat deyip benim de söyleyeceklerim var diyerek ( bu cesareti dahi nasıl gösterdiğimi bilmiyorum) muhabbete amatör bir giriş yaptım. sonrasında laf lafı açtı ve gothic evel ile keyifli bir sohbet imkanı buldum. analizleri gerçekten dikkate değerdi. tanıştığımıza gerçekten memnun oldum.
insanlar sigara içmeye terasa çıkıyor yeni yüzler içeri giriyor ama benim o odun duruşum hiç ama hiç değişmiyordu. bir ara sigircan nickli arkadaş sıkılganlığımı görmüş olacak ki nezaket gösterip; belki her normal insan evladı gibi iki kelime daha konuşurum diye nickimi tekrar sordu. bu girişim de yirmi dört yılda kazandığım odunluğumun tecrübeli eldivenlerinde eridi gitti.
çareyi sigara içmekte bulduğum dakikalarda terastaki gruba iki önemli salvom olsa da başarısızlıkla sonuçlandı. grubun etrafında
sigara içip telefonumla ilgili hiç bir aktivitem olmadığı halde telefonumla ilgileniyor gibi yaparken ( telefonumda en azından yılan oyunu olsa ileride kırmakta zorlanacağım büyük bir rekor puana ulaşabilirdim ) birkaç kişinin kim bu ibne? ajan mıdır nedir? fısıltılarına şahit oldum.
insanlar sigara içmek için terasa girip çıktığından oturma düzenimiz değişiyor, ayakta duracağıma şu odununun yanına oturayım bari mına koyum serzenişleriyle pek sevgili yazarlar yanıma oturma çaresizliğini yaşıyordu. dobrowski de onlardan biriydi. ama ben o arkadaşı; aha da torbacı buldum, ihbar eder iki maaş taltif alırım riyakarlığıyla zaten önceden gözüme kestirmiştim.* kendisi de sohbetinden keyif aldığım insanlardandı. belki de müstakbel meslektaşım...
tüm bu saçmalıkların içinde turuncu bir varlık masaya yaklaşıp, merhaba ve hoşca kalın dedikten sonra masadan uzaklaştı. ben vişne suyunu fazla kaçırdığımı düşünürken kendisinin motosikletli kiz olduğunu öğrendim. ortada bir motosiklet falan yoktu ama bilemiyorum...
zirveden ayrılırken ikiartibir nickli arkadaşla vedalaşmamız sırasında: müşerref oldum demek isterdim ama tanışamadık diyaloloğunu yaşadık. ben tanışmadan müşerref oldum arkadaşım, bursa'dan ankara'ya kadar zahmet etmiş, bir başka zirvede görüşmek dileğiyle.
purp nickli arkadaş ve zevcesiyle bar çıkışında karşılaştık. nickin neydi hacı? dedi nickimi söyledim tamam öptm kib bye aeo sçs dedi ve gitti...
zirvetör nemcos nickli arkadaş elini sıktığımda ''aa bu nicki tanıyorum'' diyen tek arkadaştı. bir an mutlu olsam da kendisine zirveyle alakalı üç gereksiz mesaj attığımı hatırlayıp ( hatırlanmamak elde değil) tekrar hayal kırıklığına uğradım. sonrasında epeyce makara yapma imkanımız oldu. bir zirve daha yaparsa varım diyorum!
evet sayın cok acayip sey... kendisi de zirvetörlerimizdendi. boncuk boncuk ter de dökse o pembe gömlekten sonra ismail türüt ile arasındaki yedi farkı bulmakta zorluk çekebilirdim. yedi eksik ter tanesiyle kurtardı... şaka bir yana neşesi ve enerjisiyle zirveyi zirve yapan adamdı kanımca. adam gerçekten içtikçe güzelleşti arkadaş, o ismail türüt gitti kibariye geldi inanır mısın... zirveden ayrılırken neredeyse vedalaşmayı unutuyordum. unutsam sahiden üzülürdüm. bu güzel zirve için teşekkür ederim dostum...