eveet. sıra bize geldi kedicik. eski günlere geldi sıra. hani "biz hiç ayrılmayalım nolur" deyip "bidaha beni sakın arama" deyişine geldi sıra. gözlerine bakmaya kıyamayışıma geldi sıra, gözlerini benden çekip gidişine. sıra ona doğru koşarak gidişime geldi delicesine, onun benden kaçışına. sıra onu sevişime geldi bildiğin öküz gibi, benden gidişine geldi. sıra doğduğunda ismini koyacağımız eylül'e geldi, beni bırakıp gittiğin eylüle..
şimdi kızmasın ablacık ona kedicik dedik diye. ama biz neyapalım severdi bu sözü. ona bu şekilde hitapetmemi severdi. artık bi önemi yok bu hitap şekillerinin ama öyle kalsın bırak. o kadar kolay unutulduğunu sanmasın, devirmeyelim bu içimizde ona olan sevgi dağlarını. o bana eşşek derdi oda öyle kalsın. eşşeğim ben zamanından beri doğru dermiş. ulan dünya çok tuhaf. dün beraber olduğun, ayrılık yok diyerek denize karşı haykıra haykıra yeminler ettiğin, üzüntü yok diyerek pnu bağrına bastığın insan senin için artık yoksun diyo. bu kadarmı basit bu dünya. bu kadarmı basit bu düzen. ben allaha onu bana gönderdiği için dua etmekte hatamı yaptımda aldı onu benden. ben anlamıyorum sözlük ne yapmak lazım. piç olup ondan bunamı atlayalım yirmili yaşımızda saçımızın aklamaması için. yksa ne olursa olsun gözmü yumalım bu tarz olaylara. ne yapalım. kendimizden çok sevmeyelim, kendimizi vermeyelim o kadar, o olmazsa olmaz demeyelim diyeceksin ama öyle itşe. verdik herşeyimizi. neyimiz var neyimiz yok onla gitti. ya o geri gelecek ya da sersefil devam edecek bu ömür. yada baharında batacak bu güneş.
ulan varya sözlük arada düşünüyorum. acaba diyorum oda düşünüyomudur. ama düşünüyor olacak ki hemen hemen hergün telefona gizli numaradan aramalar geliyor. şimdi hemen ya o değilse deme. odur biliyorum. şimdi nerden bileceksin ki diyeceksin. o beni biz ayrılmadan önce bile gizliden arardı. evet böyle saçma bi huyu vardı. anasının telefon numarasını bilmemi istemezdi. ama bilmezdiki o numarayı ben kendi numarasından daha önce öğrendim. ama boşver bu onu duymasın. yada konuşalım duyarmı ki acaba. lan duysa ne güzel olur. ayak üstü iki muhabbet ederdik gene. ben cümleleri uzatırdım, kızdırırdım gene güzelliğini katlardım onun ikiye. sende görürdün bi insanı bu hale düşürebilecek olan meleği. ulan şimdi konuşuyoruzda bazen kızıyorum hayata. ya kardeş, madem biz birbirimiz için yaratıldık, neden beni bu yolda tek başıma bırakıyosun. çakalı var kurdu var. biliyorum oda üzülüyo. ama onun üzülmesi nedirki be sözlük. benki bir ayda yirmi kilo veren adam, o ne kadar vermiştir. oda yirmi kilo vermiştir deyip güldürme beni. zaten kız elli kiloydu ya. yirmisini verse elde kalır otuz. ölmüştür o o zaman cenazesini kaldıralım. yok olmaz. oda üzülmüştür, belki de hala daha üzülüyodur ama benim kadar olamaz. benim kadar kendini vurdum duymaz olamaz. hayatını kenara koyup kendini elindeki şişelere adayamaz o bir ay boyunca. yapamaz tabi kızcağız. o benden sonra şampanya üstüne şampanya patlatıp kahkalarda atsa ben hala ondayım sözlük. nedenini sorma bende bilmiyorum ama ben ordayım. şu şizofreni beynim herşeyi unuttu, her gömdüğümü, sövdüğümü herbişeyi unuttu da bu kızcağızı unutamadı ulan..
ben onu hala çok seviyorum be. ben dört yılımı ölmek için vermedim. elbet biyerden başa saracaz bu filmi. hem artık mutluluğu şişelerde, kovalarda da aramıyorum. saldım gitti hayat. rüzgar nereye, ben oraya diyerekten atlatıyoruz bu günleri. ama şunu biliyorum birgün o yanımdayken gene bu başlık altında sana yazacam sözlük. bak söz vermiyorum ama bunu yapacam. zaten bunu yapamassam eğer çok sürmez yakın zamanda koparım senden. malum insanız dayanmaz o kadar uzun süre pilimiz..
ulan bi anlatmaya başladık bu dalgalı kafamızla sonunu getiremiyoruz gece vakti. ama varsın bitmesin kimin umrunda. beni rahatlatanda bu. yazdıkça yazacaksın, içini dökeceksin rahatlıyasın. hem belki oda yazardır, oda sana derdini anlatmıştır. belki ben bu yazıyı paylaştığımda oda okuyacaktır ne belli. nede olsa dünya küçük, sözlükte öyle. avucumuzda öyle, avuç kadar sandığımız kalbimizde..
esen kal sözlük, kafamın dalgası geçsin sabaha yanındayım vesselam.