benim küçücükken, minicikken bir patronum vardı. ben küçükken bile çalışır, kendi paramı kendim kazanırdım. ilk cümlede vermek istediğim alt anlam bu ama yine de ana anlamı da kaçırmayın. bir patronum vardı ve affedersiniz çok geri zekalıydı. babasından o işyeri kalmamış olsaydı açlıktan ölürdü muhtemelen. öyle geri zekalıydı. öyle salakça yalanlar uydurur ve koca koca adamların buna inandığını sanırdı ki ben o küçücük yaşımda (çok da küçük değil, 17) onun yerine utanırdım. karşısındaki inanmadığını belli ettiyse b planı hazırdı her zaman. "abi vallaha..." diye başlayan ve ikna edici olmayan, sadece bıkkınlık veren cümleler.
fazla uzatmayayım, mutsuzdu. kimseye, hiçbir şeye güveni yoktu. en ufak bir eleştiriden kötü etkilenir, günlerce uf çeker gezerdi. ve derdi ki "zeki insanlar mutsuz olurmuş."
bu hikayeden çıkarılacak dersleri özet geçiyorum beyler:
1. zeki olduğuna çok inanan insan büyük ihtimalle fazla zeki değildir.
2. mutsuz olmanın sebebi her zaman zeka olmayabilir.
3. 17 yaşındaysanız ve benim gibi bir patronunuz varsa hayat ne kolay, sürekli kandırırım diye düşünmeyin. zira en geçerli sebeplerinizi bile bahane olarak görüp sizi sıkboğaz edebilir. işinizi çok iyi yapsanız bile ikna olmayabilir.
4. sakın böyle adamlara zeki olmadıklarını söylemeyin, sürekli kendini ispatlamaya çalışarak kafa sikerler.