on iki on beşte istanbula dağılmıştım
hilâl gibi bir kızcağız beşiktaşta
rüyasını dokuyordu ondan bıkmıştım
çiğ mürekkep ve aseton kokuyordu
sarıyerde balıkçılar denizi çekiyordu
deniz büyük büyük içini çekiyordu
on iki on beşte bir kadeh cin parlatmıştım
kadehimi kırmıştım elim ayağım telaşta
vezüv içime çökmüştü şaşırmıştım
napolide gözlerim güneş diye doğmuştu
on iki on beşte istanbulda allahım
gökyüzü birdenbire buz gibi soğumuştu.