benim için bir numara georghe hagi'yse, ikincisi de bu adamdır.
o fanatik galatasaray taraftarlığım boyunca beni en heyecanlandıran transfer bu olmuştur. transfer edileceğini milliyetin arka sayfasından duymuştum. haberi ezberlemiştim hatta.
"koskoca taffarel gelicek" diyordum.
efsane di baggio'nun penaltıyı kaçırdığı kalede taffarel vardı mesela. o büyük futbolcular taffarel'e koşmuştu kupa sevinci için.
nerde bir haber duysam atlardım.
hele ki transfer oldu bu adam kaleye geçti ya, benim gözüm hiç ileriyi görmedi(forvet, ortasaha filan) varsa yoksa kale. top bizim kaleye gelse de taffarel bi kurtarsa derdim içimden.
adama mikrofonu uzatırlardı. gülümseyerek ve parmağını kaldırarak; "çokzel çogzel" derdi.
hep düşünürdüm, acaba türkiye'de mutlu mudur diye. bazı röportajlarını okurdum, "türkiye ligi küçümsenecek bir lig değil" dediğini hatırlıyorum mesela. bu dediklerini duyduğumda pek tatmin olmazdım ama memnun olurdum gene.
hatta hiç unutmam o seneki dünya kupası dahil bizim ligin sonuna kadar hiçbir penaltı vuruşunda ters köşeye yatmamıştı.
takım arkadaşlarıyla çok iyi anlaşıyordu, etrafa gülücükler saçıyordu.
bizim takım zaten türkiye'de rakip tanımıyor, avrupa'da rakipleri sıraya diziyordu. ben hem o takımın mutluluğunu düşünür hem de taffarel'in galatasaray'da ne kadar mutlu olabileceğini tartardım içimden.
gün geldi. arsenal'le galatasaray karşı karşıya uefa final maçında. kalede taffarel. maçı izlerken taffarel'in o ciddiyetine, arkadaşlarını uyarmasına, pozisyonlardaki dikkatine o kadar odaklanmışım ki ne hagi'nin kırmızı kartı ne de direkten dönen toplar beni o kadar üzmüştü. (tabi çok üzülmüştüm ama taffarel bi şekilde güven veriyordu).
zenci bi forvetleri vardı, henry'di galiba. o kafa vuruşunu diğer köşeden uçup gelerek kurtarışını gördüm ya. işte ben şampiyonluk kutlamalarına başlamıştım bile. artık gol yemeyecekti. imkan yoktu!
penaltılara gelmişti sıra. içimden taffarel'in geçmiş yıllardaki önemli turnuvalardaki penaltı performanslarını geçirdim. sahanın neredeyse en tecrübelisiydi taffarel. ve bizim kalemizi koruyordu. işte artık zirveye yaklaşıyorduk.
taffarel'e olan hayranlığımın doruk noktası. kalesini koruduğu takım penaltılarla zafere ulaşması çok yakındı.
suker ve bikaç futbolcu gol atamadı taffarel'in kalesine.
popescu gerildi, gerildi. koşmaya başladı. topa vurdu. topun ağları havalandırmasını bile izleyemeden her şey bir kargaşaya dönüştü. ablam bağırıyor yanımda. babam, annem herkes bir yerde. spiker ağlıyor. popescu koşuyor taraftara. yatıyor. herkes üstüne yatıyor. yumak oluyorlar. hagi ağlıyor. fatih terim ağlıyor.
ve taffarel.. sevincini izledim. yüzündeki mutluluğu.
o büyük futbolcunun benim renklerine gönül verdiğim takımda böyle bir mutluluğu yaşaması anlatılmaz bir mutluluktu benim için. galatasaray için ne kadar ağladıysam o gece mutluluktan, taffarel'in o sevincinin de büyük katkısı olmuştur.
ve o maç sonrası taffarel'e mikrofonu uzatan gence söylediği tek kelime, hala hafızamda o mimikleri;