bu ekim günü yağan yağmur bana, gözlerimi açtığım gözlerini getirmişti istanbula. çocukluğumun ellerinden tutup, gençliğimin mayasını kıvama getirip, masmavi gökyüzüne benzettiğim gözlerini aşmıştı yağmur. çocukluğumda o kadar çok yağmur yağardı ki.
yağmur benim için ıssızlıkta yakılan sessiz bir uzun hava gibiydi. yağmur kimileri için sıkıntı, tasa gibi dengesini yitirirdi gökten, yere efkâr basardı su kılıfında. ilkin belli ederdi derin uğultusuyla geleceğini, sonra sanki sesi kısılırdı doğanın, sadece yağmur yağardı saatlerce
bilir misin sözlük, istanbula üzüntü getirir yağmur. evde öylece oturma getirir, sessizce. konuşmak gelmez içinden. bağımlı kılar zaten bağımlısı olunan ekranlara. yağmur istanbulda sadece diz boyu çamurdur insanlar için, çocuklar için ise keyiftir ıslanmak veya yaşlanmak anneler için ise kirli çamaşırların gelişidir. yeniden çamaşır makinesinin çalıştıtılması, yeniden asılmasıdır yıkanan çamaşırları. yağmur ilişkileri askıya alır istanbulda. zira yolları kapatırdı. içlerini karartırdı o kutsal saydamlık. açılması epey bir zaman alırdı trafiğin.
yağmur bir nevi yalnızlıktı,
bir nevi kimsesiz kalabalıklar oluşturmaktaydı.