ağzımda külü düşmek üzere olan sigara, elimde bira şişesi odanın camından şehrin kalabalığını izliyordum. meydana bakan pahalı otellerden biriydi. yaz olmasına rağmen hava kapalıydı. bir şeyler eksikti. ambiyansı bozan muhtemelen bira şişesiydi. "bi tarzın yok" dedim kendi kendime. "viski içiyor olmalıydın". sırıtınca kül halıya düştü. şişeyi kafama diktim. elim pakete uzandı. sigaramı söndürmeden yenisini yaktım. leş gibi izmarit kokuyordu ortalık. arkamda darmadağın yatakta ruj ve çikolata izleri vardı. taşaklarım kaşınıyordu. seviştikten sonra duş almayı sevmiyordum. bir yerde okumuştum. seviştikten hemen sonra duş almak istemiyorsan, ona aşıksın demekmiş. siktirsin. koca bir yalandı. duşa girersem ondan soğuyacak kadar ayrı kalmış olurdum. lanet olsun çabuk vazgeçiyordum!
su sesi kesildi, banyonun kapısı açıldı. dönüp bakmadım. haşır huşur seslerden giyindiğini anladım. "ismimi sormadın bile" dedi. "sen de benimkini sormadın" dedim. oysa öyle anlaşmıştık. soru yoktu.
"yarın yine gelirim" dedi. "ne fark eder" dedim. "iğrençsin" dedi. kapı sesini duydum sonra. gitmişti.
rolüm buydu benim ve eksiksiz yerine getirmiştim görevimi. hiç tanımadığım bedenlerde keşfe çıkıyordum. hiç görmediğim insanların bıraktığı izlere, açtığı yaralara merhem oluyordum. anlık hazlar karşılığında hissizliğimi enjekte ediyordum. acıları dinsin diye... kötü niyetim yoktu oysa. onlar tercih ediyordu iğrençliğime ortak olmayı. sıkılmış ve kırılmışlardı. acıya karşı kalkanları vardı. geçici de olsa sığınmak istiyorlardı. ben onlara istediklerini veriyordum. ya da kendi diyetimi ödüyordum.
belli belirsiz yansımamı gördüm sonra camda. tükürdüm orta yerine. "ya da" dedim. "orospu oldun sen artık."
