afrikadadan ırak'a çalışmak için gelen işçiler var. ıraklı bir aile, yada şirket bunlara kefil oluyor ve ülkelerinden ırak'a çalışmaya geliyorlar. genelde genç kızlar; ev temizliği, çocuk bakımı, yemek falan yapıyorlar. ama geldikleri iki yıl boyunca, kendilerini alan kişilere çalışmak zorundalar. iki yıl boyunca aldıkları aylık ücret 100 doları geçmiyor. yani kölelik.
dün bizim ofise akşamları temizliğe gelen kız ile konuştum. etiyopyalı. devamlı gülümseyen,tatlı bir kız. yemek yapmıştım, işi bitince beraber oturduk masaya. birazda konuştuk. 4 yıl olmuş ırak'a geleli. kız kardeşi ile beraber gelmiş. ilk iki yıl çalıştığı aile, kızın dışarı çıkmasına izin vermemiş. ayda bir kere kardeşinin eve gelmesine izin veriyorlarmış. yani aynı şehirde olduğu kardeşiyle ayda bir kere görüşme hakkı var. -it was very hard, very bad family- dedi. ama garip olan; ne kin ne nefret vardı sesinde, gözlerinde. işte insanlığımdan utandığım andır o an.
yaşadığı hayattın dışında başka bir seçenek yok kafasında. kabullenmek değil bu. zaten hayatında başka şansı yok ve kız bunu farkında olmadığı için sadece yaşıyor. ne zaman döneceksin etiyopya'ya diye sordum. "bir yıl" derken gözleri parladı. bir yıl ne demek... ben dönmeme bir ay var diye üzülürken, kız bir yıl derken gözleri parlıyor. ve o gözler beni yerlere sokuyor. ne için çalışıyorum, ne değiştirebileceğim ki şu dünyada. geldiğim gibi gidecek ve bu piç düzenin parçası olacağım.
yaşadığın hayatı kabullenmekle, yaşadığın hayat dışında, başka bir seçeneğin olduğunu bilmemek o kadar farklı ki.
insanlık dediğin şerefsiz öyle sessiz sedasız yapıyor ki işini... asıl insan, hayatı boyunca başka bir hayatı seçme şansı olmadan, dünya üzerinde kendilerinin de hakkı olduğunu fark etmeden, yaşadığı şeyin aslında insanlık denen orospuyu tatmin etmekten başka bir şey olduğunu bilmeden yaşıyor.
hiç bir şeyden şikayet etme hakkım yok. ben kendi adıma söyleyebilirim ki; bu düzenin istemeden de parçası olduğum için utanıyorum. ama hiç bir zaman insanlık denen şeyin içine dahil olmayacağım.