çaresizliğimin en meçhul anında imdadıma koşan bu pişmanlık eseri sözlerime başlamadan önce hepinizle helalleşmek istiyorum. yeri geldi güldük, yeri geldi uzun uzun düşündük. sözlük belki hayatımıza çok şey kattı, belki de biz ona bir şeyler katabildik. ama mahalle maçları öncesi aldım-verdim yapan çocuğun o minik adımları gibi geçen hayatımız gibi sanırım bunun da sonuna geldim.
karanlık zindanların içinde güneşi arar gibi sevdim ben sizleri. bunlar aklımı yitirmeden önceki son sözlerim sizlere; ben ölüyorum, hoşçakalın..
her şey küçük yaşlarımda cinlere karşı doğan merakımla başlamıştı. konusu açıldığında herkesin irkildiği, adını bile sansürlediği, banyoya bile yardımsız gitmelerini zorlaştırdığı bu varlıklara karşı bi sempati duymaya başlamıştım. insanların sadece adını duymalarına karşın bile bu kadar sansasyonel kargaşalar çıkardıklarına göre kendileri kim bilir neler yapardı. o'nlar benim için gücü temsil eden kibirli elçilerdi adeta.
yaşım ilerledikce bu konunun üzerine daha da gitmeye başlamıştım. işimi şansa bırakamazdım. hem dini boyuttan araştırmalar yapıyor, hem de bilimsel olarak varlıklarını saptamaya çalışıyordum. ama olmuyordu.. ne yapsam varlıklarını kendime kanıtlayabileceğim bir hadise yaşamıyorduk. ya beni sıradan bi fanları olarak görüyorlardı, ya da gerçekten yoktular.
yaşım ilerledikce artık onlara olan inancımı kaybediyordum. gerçek olsalar bile bana yaşattıkları hayal kırıklıklarından sonra artık o'nların bi hayranı değildim. zihnimdeki o karizmatik ve güçlü imajları yıkılmıştı. artık noel baba kostümü giyen 25'er santimetrelik içten pazarlıklı cüceler olarak beliriyorlardı zihnimde.
evet.. artık o'nlardan nefret ediyordum.
tüm akranlarım korku filmlerinde korkulu dolu gözlerini ekrandan kaçırmaya çalışırken ben başka duygulara dalıyordum. ben hayatım boyunca peşinden koştuğum o cinleri konu alan filmleri bi aşk filmi sıcaklığında hasretle izliyordum. herkes korkarken ben gizliden gizliye göz yaşlarımı ruhumun içine akıtıyordum.
artık karar almıştım;
her fırsatta cinlerle dalga geçip tahrik edecektim. eğer gerçekten varsalar delikanlıysa gelirdiler.
daha önceki yıllar cin çağırmak için bilinen tüm yolları denememe karşın ufak bir sonuç bile alamamıştım. artık bilinen yolları tahrik edici eylemlere dönüştürmeye karar vermiştim.
örneğin cin çağırmada ' ey cin geldiysen masaya bilmem kaç kere vur' demek yerine, 'götün yiyorsa arkadaşlarını toplar gelirsin' diyordum. güya cinlerle iletişim kurmayı sağlayan cin tahtalarının üzerine vibratör bırakıp kaçıyordum. kimi zaman da sözlükte tahrik edici başlıklar açarak onları tiye alıyordum.
gelen giden yoktu..
sanırım yine başarısız olmuştum. gerçekten yoktular. bu kadar hakarete hiçbir varlık dayanamazdı.
gelen giden olmamasına karşın ruh halim bozulmaya başlamıştı. rüyalarımda şınav çeken yılanlar, tenis maçı yapan cinler, anlam veremediğim şeytani objeler görmeye başlamıştım. hayatımdaki gariplikler de peşi sıra artmaya başlamıştı. ilk önce iş yerinde durduk yere çığlık attığım için işten çıkarılmıştım. daha sonra halı saha maçlarında kendi kaleme şutlar çekmeye başlamıştım, en yakın arkadaşımın sevgilisine facebook'ta ilişki isteği yollamıştım, annem uyurken yanına ses bombası bırakıp kaçmıştım, galatasaraylı olmama karşın yenildiğimizde kutlama yapmaya başlamıştım, playstation oynarken sadece televizyonu ters çevirdiğim zaman oyundan zevk almaya başlamıştım. bana neler oluyordu böyle? tüm bunları yapmayı asla istemiyordum ama yapıyordum işte. içimde tarif edemediğim bir güdü beni buna zorluyordu. tıpkı nefret edilen şarkının tüm gün ağzımıza dolanması gibiydi bu his.
günler geçtikce bu eylemlerimin dozajı daha da artmıştı. artık kendimi tamamen kaybetmiştim. geçen salı polis karakolunu boncuklu tabancayla bastım. kapının önünde nöbet tutan polise boncuklar yağdırdıktan sonra izimi kaybettirmiştim.
tanrım.. artık öldürülmekten korkuyordum. ama kendimi durduramıyordum.
http://fizy.com/#s/1cfwyp
çok geçmeden halüsinasyonlar da başlamıştı..
belediye otobüsü süren pandalar, denizin üstünde basket maçı yapan gençler, sigara içen muhabbet kuşları...
artık anlamıştım;
bu işte cin reislerin parmağı vardı. bana çok kızgın oldukları aşikardı. ilahi bir tokat atmak yerine beni şomar oğlanına çevirmişlerdi. amatör bir kameraya çekip ilerde çocuklarına göstereceklerinden eminim bu yaşadıklarımı.
velhasılı artık deliriyordum.
aynaya baktığımda karşımda Emmanuel Adebayor görüyordum. akşamları işten dönem babam gollum görünümünü almıştı.
son olarakta sokakta koşan belki 3 günlük belki de 1 haftalık bebekler görüyordum. tanrım.. her yerdeydiler. kimisi sokakta çılgınlar gibi koşuyor, kimisi takım elbiseyle işe gidiyor, kimisi de bisiklet sürüyordu. bu ızdırap bitmek bilmiyordu.
çevremdeki herkes artık yeni doğmuş bebek olmuştu. akşamları sahile çıkıyordum el ele gezen sevgili bebekleri görünce kaçıyordum. eve dönerken halı sahada agresif bir biçimde maç yapan bebeklere bakmamak için kafamı sola çevirmemeye çalışıyordum. koşarken arkamdan laf atan bebekler de oluyordu. ama durmamalıydım, koşuyordum.
şu an bu satırlarımı bile zorlukla yazıyorum. kapımda tahminen 45-55 arası bebek var ve ritmik şekilde kapımı çalarak dışarı çıkmamı istiyorlar. ağızlarından çıkardıkları sesleri anlatamıyorum bile. elveda sözlük, elveda..