Kendinden bu kadar çok söz edilince merak ettiğim ama nedense bir türlü izleyemediğim filmdir ta ki şimdiye kadar. Evet film yeni bitti ve hatıralarım hala tazeyken aklımda kalanları anlatmak isterim.
Öncelikle filmde en beğendiğim karakter kesinlikle kapıcıydı. Filmde bu kadar az görünmesi her ne kadar beni üzse de olsun onu tanıdığıma sevindim. Sonra gereksiz ikililer Liza ve Erol ciddiyim çok gereksizdi. Yani metin'in de kendi halinde bir gideri olduğunu bize göstermek için o müthiş sesiyle 'istanbul' diye çığıran lisa ablamızı harcamaya gerek yoktu diye düşünüyorum. Hele Erol güya Metin'in en yakın arkadaşı ama adamı o kadar post-it içinde saç sakal birbirine karışmış şekilde gördüğü halde bir 'siktir git' lafına kaçıp gidiyor evden. gerekirse döv ama hayata döndür adamı. arkadaş arkadaşı o halde bırakmaz. bırakmamalı.
Duygu ve Metin olayını ise hala anlamış değilim. kafamda sürekli 'ne zaman aşık oldunuz siz? lafı dönüp duruyor. Hem ilk gece hadi neyse de beleşçi gibi her gece gidilir mi öyle adamın evine. Ya da hiç mi aklına bir şey gelmez be metin? Hırlısı var, hırsızı var. Bir de o Duygu'nun şirin kız tavırları beni hayattan soğuttu resmen. Gereksiz bir bebek gibi ses tonu güya 25 yaşında hanım kızımız hatta yeri gelince sanki türk edebiyatını yalayıp yutmuş, almış başını gitmiş, olgun gibi konuşuyor ama iş sevgili olmaya geldi mi bildiğimiz türk kızı.
Yine de değinmeden edemeyeceğim o metro sahnesi beni çok etkiledi. Öyle kısık sesle tartışma, adamın konuşurken nefesiyle kızın saçlarını uçuşturması falan. Tabii, ben alışık olduğum için öyle ulu orta kavgalara ne bileyim bir hayli iz bıraktı üstümde.
Hastalık olayı ise ayrı bir dünya. Zaten o adamın babası olduğu aklıma gelmişti benim. Bir kere biz türküz. o kızın o hastalığı cinsel yolla kapmış olması her ne kadar belli etmesek de ister istemez soğutur bizi o kızdan. içimizdeki 'yatarsan önüne gelenle bulaşır tabii tüm hastalıklar' diyen türke engel olamayız.
Neyse, izledim bitti. Boşuna zaman harcadım falan demiyorum çünkü daha kötülerini de izledim. Hatta Sezai'nin incir reçeli yerken ağladığı sahne benimde gözlerimi doldurmadı değil.* Daha iyisi olabilirdi, ama bu da iyiydi be.