george r. r. martin'in zamanında çok satanlar listesine girmiş serisi a song of fire and ice'ın ilk kitabı. tüyap'taki abilerden birinin wheel of time serisini sormam üzerine "boşver onu, bu daha iyi" deyip elime tutuşturduğu kitaptır kendisi. yalnızca kapak tasarımına bakarak "eeh, kesin ortalamanın da altında kalmış serilerden biri" demiştim, ta ki kitabın ilk cümlelerini okuyana kadar. anlatım, detaylar ve konunun bütünlüğü o kadar iyidir ki 550 sayfa bir anda biter, bir ay etkisinden çıkamayıp bir sonraki kitapta ne olacak diye aylarca düşünürsünüz.
gelelim diziye, her ne kadar kitapla diziyi karşılaştırmak saçma olsa da, çünkü kitaplar her zaman ezer, dizi fena değildir. marjinal olmaya çalıştığımdan "fena değildir" diyor değilim. hbo'daki abiler "seyirci sıkılmasın, çok da uzatmayalım" diyerek kitabı baya baya kırpmışlardır, hikâyenin işleyişi açısından önemli olan diyaloglar dizide yer almadığı gibi karakterler öyle parça parça anlatılmıştır ki aileler arasındaki ilişkileri çözmek biraz zaman alır.
şimdi önemli diyaloglar kırpılmış ya da değiştirilmiş dedim, hemen bir spoilerla pekiştirelim, ilk sezonu izleyenler çekinmeden okuyabilir tabi:
--spoiler--
dizide sandor clegane'in, kendisi prensimizin "dog" diye hitap ettiği kişi olur, yüzünün yanma hikayesi sansa'ya turnuva sırasında petyr baelish tarafından aktarılır ancak işin aslı öyle değil. turnuva sırasında bir gece prens sansa'yı odasına gönderir ve sandor'un da ona eşlik etmesini söyler. kalenin koridorlarında clegane kendisi bu hikayeyi sansa'ya anlatır ki dizide de gördüğünüz üzere clegane sansa'yı çaktırmadan kollamaktadır ve bu durumun, yakınlaşma mı dersiniz, samimiyet mi dersiniz, başladığı an bu andır. daha böyle hikayenin gelişimini etkileyecek bir sürü diyalog var ve söylediğim gibi dizinin en kötü tarafı bu diyalogları aktarmadaki yetersizliği.