halkların afyonu olan dinde tanrı kavramı insanı tabiata yabancılaştırır. kutsal kitap da gerçeği görmemize engel olan yapay ve sahte bir dil üretir. her ikisinde de sahte olan (batıl) gerçeğin ta kendisini (hakk) örter.
bir yüzüyle de din 'halkların vicdanı'dır.
halkların vicdanı olan din de allah kavramı, insanın aklını ve vicdanını harekete geçirir, gözünü ve gönlünü açar. gerçeğin ta kendisi ile yüzyüze getirir. doğru ile yanlışı birbirinden ayırır. gerçeğin ta kendisi (hakk) gelince sahte olan (batıl) yok olmaya mahkumdur.
islam, kendini gerçeğin ta kendisi olan din (dinul-hakk) olarak tanıttığına göre, diğer bütün sahte (batıl) dinlerle aynı kategoride anılamaz. bilakis onları reforma uğratmış, o tür dinlere olan ihtiyacı ortadan kaldırmış, akla ve vicdana dayanan hakiki din ile kehanete, sırra, büyüye, tılsıma dayanan sahte dinler arasına mesafe koymuştur. onları tarihin gerisinde bırakarak insanlık tarihinde yepyeni bir sayfa açmıştır.
şimdi esas mesele bu iki din arasındaki farkı görebilmektir. bu nedenledir ki, kavramlar birbirine karışıp gittiği için, islama 'din' denmese bile yeridir. çünkü bu din, o dinlerden birisi değildir.
bilakis islam -din yol anlamına da geldiğine göre- yukarıda açıklandığı şekliyle dört boyutlu, fıtrî ve doğal bir hayat 'yolu' olarak tarif edilmeli ve anlaşılmalıdır.
sonradan icat edilen dinlerden bir din, hele de bir tapınak ve rahip dini değil; gerçek hayat dini (dinul-qayyime) yani allahın dini/ipi/yolu (hablun minallah) yani insanlığın dini/yolu/ipi (hablun minennas)...
--spoiler--
(bkz: ihsan eliaçık)' ın islam dinlerden bir din midir başlıklı makalesinden.