anthony burgess'in aynı adlı kitabından sinemaya uyarlanan süper ötesi stanley kubrick filmi. suç, suçlu, ceza sistemi, politika, politikacılar, özgür irade, vicdan üzerine fena fikirler içeren bir başyapıt.
en güzel yerlerinden bir tanesi. karısına tecavüz ettiği yazarın evinde, yazarın, alex'in yıllar önceki o adam olduğunu anlamasıdır. o kadar yanıp tutuştuğu idealler, alex'e yapılan iyileştirme yöntemlerinin insanlık dışı olduğu savı, hükümeti bu adamla düşürebileceğini düşünecek kadar muhalifliği her şey ama her şey karısını kaybetmiş bir adamın intikam gazabının altında kalır. hiç yokmuş gibi. ve olabilecek en vahşi yöntemlerden biriyle intikamını almaya başlar. lovely lovely lovely ludwig van ile. yukarı katta alex kafasını duvarlara vurup parçalamak isterken, çığlıklar atar. o insan hakları savunucusu aşağı katta haz gülümsemesi ile gülmektedir. harika bir sahneydi.
içişleri bakanının hastanede alex'e yemek yedirdiği sahnede politika ve politikacıların ne kadar ikiyüzlü, pragmatist olduğunu görebiliriz.
sonuçta suç işleyenlerin ellerinden iradeleri alınmalı mı, seçme şansı bırakılmamalı mı? evet bırakılmamalı. bu her ne kadar devleti daha da kontrolcu, totaliter bir hale getirecek yolun taşlarından bir tanesi olsa da umurumda değil. bana kalsa o alex'e daha neler yapardım.