özlüyorum bir şeyi, birisini.
gözlerimin daha önce hiç görmediği, kulağımın henüz duymadığı ve henüz dokunmadığımı özlüyorum.
bana gelmesini hiç beklemediğim birisi,
arkasından hiç el sallamadığım,
ve hiç bir zaman bir grup vakti bir kapıda kalp çarpıntılarımla karşılamadığım birini.
çocuksu huysuzluklarıma katlanacak birisini özlüyor ruhum, herkesten sıkıldığımda omzuna yaslanacağım biri, her can sıkıntımda sudan bahanelerde kavga edebileceğim ve yine aynı bahanelerle barışabileceğim birini.
herkes gittiğinde kalacak, en korktuğu şey bizsizlik olacak bir adamı.
bel ki uzak bir kentin serin eylül akşamında, bel ki dün bindiğim otobüsteydi, bilmiyorum.
özlemek için tanımak gerekli mi birisini? bilmek, görmek?
ben özlüyorum, gözlerimin daha önce hiç görmediği, kulağımın henüz duymadığı ve henüz dokunmadığımı.