3 sezonuyla efsane olmuş mükemmel dizi. böyle kımıl kımıl, köfte gibi bir şey. 23 eylül'de 4.sezonuyla geri dönecekmiş.
ben ilk üç sezon hakkında bir değerlendirme yapmak istiyorum;
ilk sezon şaşırmayla, ikinci sezon zevkin doruklarına çıkmayla, üçüncü sezon ise artık alışmayla geçti. üç sezonun başarı grafiğini çizsem piramit şekli çıkar. zira dediğim gibi ikinci sezonla tavan yapan fringe, üçüncü sezonla bir düşüşe geçti. bu "fringe çok bozdu" demek değil. kanımca hâlâ piyasada kendi alanında en iyi dizi. bahsettiğim düşüş diğer sezonuna göre. adamlar öyle bir ikinci sezon yaptılar ki, diziyi lost'a yaklaştırdılar. çıtayı bu kadar çıkardıktan sonra biraz düşürünce, izleyicinin moral bozuluyor tabii. ancak üçüncü sezonun son üç bölümü kesinlikle fevkaladeydi ve dördüncü sezonun ne kadar mükemmel olacağının habercisiydi. yani grafiğin yine yükseleceğinden eminim. üzerine gizem serpilmiş bir polisiye olarak yayın hayatına başlayan dizimiz, artık şu noktada rüştünü ispatlamış anlı şanlı bir bilim-kurgu dizisidir.
şüphesiz dizinin taşıyıcısı walter bishop'tır. olayları başlatan da odur, sürdüren de odur. diğer karakterler her ne kadar önemli gibi görünse -ve önemli de olsalar- walter bishop'ın yanında figüran gibidirler. dizideki anahtar rolünün yanında süper oyunculuğu ile de gönüllerde kurmuştur. w.bishop'tan daha iyi bir "çatlak bilim adamı" karakteri görmedim valla. böyle sevimli, sempatik bir adam olamaz.
gelelim oğul peter bishop'a. temiz tipli, iyi bir arkadaş. ancak bazı bazı nazlı manitalar gibi kırıtması sinirime gidiyor. yok efendim babaya küsmeler, başka evrenlere gitmeler. lan godoş, o olmasaydı şimdiye kemiğin kalmayacaktı, neyin havasını yapıyorsun? tabii bir de dunham feykini yediği için kızıyorum bishop'a. arkadaş bizim dunham'mımız iki sezon boyunca bir kere öptü seni, diğer dunham ise ilk sahnede yatağa attı. insan buradan bir çıkarım yapar, dunham'ın sahteliğini anlar. ama yok uçkuru derdine düşünme yetisini kaybetti. iyi bok yedi. sonra eniği de oldu, onun kromozomlarıyla makine çalıştırdılar(nasıl yaptılarsa artık?) al sana, kaos. bunlar haricinde severim peter'ı, iyi çocuktur.
gelelim sarı şeker olivia dunham'a. kedi gibi bir şey. görsem hy ingilizcesiyle "you are very beautiful eyes, nose, face" derim valla. yaşı yaşıma pek uygun değil ama "abla" demek geçmiyor içimden ne yalan söyleyeyim. her neyse konudan sapmayalım. güzel, zeki, çevik ve aynı zamanda pek de ahlaklı olmayan kızımız* gerek yetenekleri gerek azmiyle sorunları çözmede bir numara. dizi içinde ziyadesiyle önemli bir karakter. birçok sorunun çözümü dunham'da saklı.
son olarak üçüncü sezonun finaline gelelim; klasik j.j.abram taktiği izleyicinin beynini hoşafa çevir sonra "yav bi' şey yok paradoks bunlar" de. fringe ile paralel evren vs. gibi çetrefilli mevzuları "açıklayıcı" şekilde anlatmaya çalışan j.j.abrams'ın "peter'ın geleceğe gitmesi, o makineleri aslında walter'ın gelecekten göndermesi" hadiselerini salt paradoks kelimesiyle açıklamaya çalışması dizi konseptine uymamış. süper bir sezon finaliydi, iyi bir düşünceydi ama fringe'den ziyade lostvari bir yönü vardı. zira lost'ta bir şeyleri açıklama gibi bir derdi yoktu kimsenin. tabii sezon finalinde paradoks denen hadisenin, dördüncü sezonda detaylandırılacağını düşünüyorum.