hayatı boyunca küçük bir çocuğu iğfal ve babasını öldürmek istemesi yüzünden vicdan azabı çekmiş, bu da yetmezmiş gibi tanrı var mı yok mu sorunsalında gidip gelmiş kah varlığına inanmış kah ise tanrı yaratımı yaşadığı dünya ve bu dünyanın ağırlığı altında ezilmiş ve isyan etmiş büyük yazar. tüm romanlarında kendisini anlatmıştır.
ilginç ve inişli çıkışlı bir hayat yaşamış, idam mangası karşısında var olmanın ne demek olduğunu keşfetmiş, bu yaşam ve ölüm arasındaki ayrımı yer altından notlarda geçen şu pasajda mecazlara yükleyerek anlatmıştır. " bakın, yağmur yağarken ben böyle bir saray yerine eğer bir tavuk kümesi görsem, ıslanmamak için belki de bu kümese girerdim. ama kümes beni yağmurdan korudu diye de ona şükran borcumu ödemek için onu saray gibi göremem doğrusu. siz tabii şimdi gülerek böyle bir durumda kümesle sarayın arasında bir fark olmadığını söyleyeceksiniz.
-evet, yaşamda tek amacımız ıslanmamak olsaydı, dediğiniz doğru olurdu.'' oedipus kopleksi içinde geçen hayatı annesine duyduğu sevgi ve yokluğuna erken karışmasıyla büyük bir aşk'a dönüşmüştür. kendisini anne ve babası arasında görmüş ve büyük sıkıntılarını yaşamıştır. ömrünce babasından nefret etmiş hatta ilk epilepsi krizini babasının öldüğünü haber aldığı gün yaşamıştır.( bunun iki nedeni var hem ölmesini istemesi, hem de düştüğü olağan boşluk) kendisine dair hafızamda kalan en ilginç detay ise, uyumadan önce bıraktığı bir notta ''eğer uyanmaz isem üç gün bekleyin sonra gömün'' ve ölmeden önce rastgele açtığı incil'de karşısına çıkan notta ''artık tutma beni'' yazıyor olması.