Türkiye'de popüler kültürün nasıl dejenere olduğunun en açık kanıtlarından biridir.
Her bağrı yanık ses çıkaran canlıyı (kediler de dahildir), iki nota tutturabilen organizmayı, göt bacak meme üçlüsünden en büyük coğrafyayı sergileyen yaratıkları büyük sanatçı diye bağrına basan; abuk sabuk konserlerinde mumlar, arabesk rakı sofralarında çin çin bardaklar eşliğinde ağlak gözlerle göklere çıkaran Türk halkı artık bulduğunu yemektedir.
Yıldız Tilbe dinlemem; sesi güzel olabilir, yorumu güzel olabilir; ama şu kısacık video dahi geldiği yeri sindiremediğini, yosma şımarıklığıyla boyun göt kıvırıp durduğunu, milyonların karşısında pavyon gediklisi edalarıyla karaktersizliğin, sonradan görmeliğin ve züppeliğin yansıması olduğunu gösterebilmiş. Sanatçı, adabıyla, karakteriyle topluma yol gösteren, örnek olan kişiler diye yetiştirildik biz; bugün Yıldız hanım "orospu" kelimesiyle (ve tüm röportaj boyunca süregelen Mustafa Topaloğlu edalarıyla) aslında kendisinin nerelerden gelip aslı suretinin ne olduğunu küçük kızlarımıza çok güzel öğretmiş, halka ayna tutmuştur, afferim. Hiç "Delikanlı" değilmişsin be Yıldız.
Tabi muhabiri de es geçmemek lazım. Ekran başında fincan tabağı kadar gözlerle hipnotize olmuş şekilde bir dedikodu duyabilir miyim diye bekleyen, beyninin %1'i bile gelişmemiş ve beyin kıvrımlarının düz olduğuna inandığım, Hürriyet'in Kelebek ekinden (hadi üst gelir grubu için Vogue veya Alem dergisini de ekleyelim) başka bir şey okumayan oturan boğa ev hanımlarının duymak istediği soruları yöneltmiş. Bu da magazin basınımız. Eee ne kadar köfte o kadar ekmek. Yersen tabi...
Videoda Hülya Avşar'ın da aynı muhabire dangalak dediği yazılı. E al birini vur ötekisine.