rakı içerken tadını alırsınız, içmeden bir güzel koklarsınız ve kokusunu alırsınız, içerken dudaklarınız da, diliniz de, gırtlağınız da, mideniz de hissedersiniz, dokunursunuz. ancak sesini duyamazsınız. sesini duymak için de bir kereye mahsus rakınızı bardağınıza doldurduğunuz da arkadaşlarınızın bardaklarına tokuşturuğ "çin" sesi alırsınız ki rakıyı 5 duyunuzla da algılamış olur ve keyfine daha da varmış olursunuz.
bunun dışında kalan bazı kısımları da aşağı da ersin kalkan'ın bir yazısından ekliyorum.
--spoiler--
bilirsiniz kimisi kadehleri değil elleri tokuşturur, cancana manasında (aslında fena fikir de değil, şangur şungur bir sürü ses çıkmıyor), kimileri birbirlerinin kadehinin altına vuracağım diye yarışır; kadehini diğer kadehin altına vurmak karşısındaki insana saygı duyduğunu belirtmektir ya da yaşça küçüklerin büyüğüne saygısı olarak yaptıkları harekettir. sonra bir de kadehleri tokuşturup, 'şerefe' deyip kadehi masaya vurmak vardır. bu da şerefim üzerine yemin ederim ki bu masada konuşulanlar bu masada kalacaktır manasında. yine aynı şekilde kadehin masaya vurulması, bu akşam bu masada olmayan dostların şerefine anlamına gelmekte (imiş).