Evlenmek isterdim,
süper bir düğünüm olsun,
bembeyaz, sırtı açık bir gelinliğim olsun,
annem sevincinden ağlasın diye..
Kıvırcık saçlı bir kız çocuğum olsun
ve bana anneler gününde
çarpık çurpuk yazısıyla
okulda yaptıkları kartı getirsin diye...
Geceleri gök gürleyip fırtına çıktığında
korkarak yastığıma sarılmayayım diye...
sevdiğim erkek bana! :
canım karıcığım desin diye...
Artık yemek yapmayı öğreneyim,
devamlı
yumurta ve makarna pişirmeyeyim diye...
Ama
EVLENMIYORUM:
Sevdiğim erkeğin
kirli çamaşırları,
Lavobodaki sakal artıkları,
Kaprisleri, küfürleri,
! ;vurdumduymazlıklari ve
yalanları arasında
onu neden sevdiğimi unutmayayım
diye...
bir diğer can dündar yazısında ise şöyle demiştir efendim ki bu söyledikleriyle evliliklerin nasıl uzun sürdüğü konusunda az çok bilgi sahibi etmiştir insanları :
Evlilik, inanmadigim halde içerisinde 17 seneyi bitirdigim bir kurum
benim için. 17 senede (abartmiyorum) 40 çift arkadasimin son verdigi
kurum ayni zamanda da...
Evliligimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor.
Evliligi toplumun dayattigi sekilde yasamamaktan. Nedir bu dayatmalar?
Erkegin muhakkak kadindan yasça büyük olmasi, egitim seviyesinin
erkegin lehine yada en azindan esit olmasi bunlarin sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmali ki, kadina "hot"
dediginde oturmali kadin. Yada yumusatiyorlar; efendim kadin erkekten
önce çöktügü için (hani dogum felan) küçük olmaliymis yasi. Egitimde de böyle.
Kadinin çok okumusu bilmis olurmus, evde kalmakmis layiki....
ESiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne "hot" dememe gerek kaldi 17 senede, ne de
benden önce çöktü. Yillar içinde ben yaslandikça o gençlesti, "oo Can
bey kapmisiniz çitiri" esprilerine muhattap dahi oldum.
ESiM 3 ÜNiVERSiTE BiTiRDi; ben bi taneyi 9 senede bitirdim. Ne o bana
bilmislik tasladi, ne ben ona ezik baktim...
Kulaga gelen müzik tekse de, onu olusturan notalar farklidir der Halil
Cibran...
Bunu unutmadik biz. Ben konusurken o dinledi, Ben dinlerken o konustu
17 sene.
O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "haklisin bitanem..." dedik, öfke
bitip firtina duruldugunda "ama bi de böyle düsün" de dedik fikrimizi savunurken.
Farkli insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savasan
neferlerdik bu hayatta. Ala bilmedik ne kadar para kazandigimizi,
ortak cüzdanimizdan gerektigi kadar aldik..
Ne kadar çalarsa çalsin masanin üstünde telefon, kim bu saatte arayan
karsi cins diye sorgulamadik da ama... Sevginin en büyük dostuydu
bizim için "güven"... Ve güvenin ardina saklanmis bir "saygi" vardi
daima... Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede...
Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktik...
Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamin disinda yattim bi
gece, misafir odasinda... Gece yarisi kapi açildi, esim "ne yapiyosun burda?"
diye sordu kapinin esiginden, "uyuyorum" dedim buz gibi bi sesle...
Gitti, gelmesi 1 dakikasini almisti elinde yastikla... "kay yana" dedi
daracik yatakta. "ne yapiyosun?" dedigimde "benim yerim senin yanin,
sen gelmezsen ben gelirim" dedi... Anladim ki o gece, en uzun kavgamiz
yat saatine kadar sürecek...
Ve bence dogrusu da bu... Özen gösterdik o günden sonra, evin her
yerinde kavga ettik, yatak odamiz haric..
Kirsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadik birbirimize...
Toplum kurallariyla oynasaydik bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktik o listede...
Ama oyunun kurallarini biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu, oynanan...
Evlilik; hesapsiz içine dalinmasi gereken bir oyun bence...
Topluma kulaklarini tikayarak hemde... Ne benim, ne de bizim
sözlerimizle...
Sadece gönlünüzden geçtigince...
Dedigi gibi Ataol Behramoglu' nun; "...Yasadiklarimdan ögrendigim bir
sey var: Yasadin mi büyük yasayacaksin, irmaklara, göge, bütün evrene
karisircasina. Çünkü ömür dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir.
Ve hayat, sunulmus bir armagandir insana..."
CAN DÜNDAR.