ben bu yazıyı sana yazdım

entry31009 galeri
    6446.
  1. şimdi sevdiğim. ben bugün biraz yürüdüm. aslında baya bi yürüdüm. yani yürümüşüm. eve dönüp kıçımın üstüne oturunca farkettim. şirinevlerdeki mahmutbey caddesini boydan boya yürüdüm önce. çok ilginç bi yer burası. her esnaf gibi burdakiler de ekmek dolabını kaldırımın orta yerine bırakıyolar.

    şirinevler meydanına gelince iki yıl önce kendime aldığım ve şu an boynunda olan kolyeyi aldığım gümüşçüye girdim. yine aynı kadın vardı hatırladım, ama o beni hatırlamadı. doğaldır nerden hatırlasın. içimden annesine küfretmedim tabi ki. sol anahtarı şeklinde kolye var mı? dedim, bi bakayım dedi ve bana böyle bildiğin kız kolyesi çıkardı. tamam sol anahtarıydı ama böyle işlemeli falan bi şeydi. tiksinerek kolyeye baktım, sonra teşekkür edip ordan çıktım.

    ataköye geçmek için yine o köprüyü kullandım aşkım. altından var ya böyle karınca sürüsü gibi araba geçiyo o köprünün. bi anda chp oy oranı artıyo biliyorsun. e tabi mini etekler ve kokoş teyzeler de.

    ataköy migrosa doğru giderken sen aradın ve bir iki lafladık. kendimi dışarı atmama sebep olan düşüncelerimi nasıl da bi anda yok ettin.. seni çok seviyorum!

    girdim sonra ben migrosa. ordaki migros iki katlı biliyo musun? üst katta sana aldığım mumların satışı hala devam ediyordu. kimse almasın istedim böyle sapık gibi. hepsini alıp kaçasım geldi lan! orda bi teyze gördüm yaşlı bi sarışın. kıdemli sarışın. kollarındaki kıllar benim bacaklarımdakilerle yarışırdı o derece.
    daha sonra alt kata inip bi tane teneke kola bi tane su bi canpare(fındıklı tabi) ve bi tane çubuk kraker aldım. tam kasiyere doğru yönelmiştim ki şu dünyada en çok sevdiğim senin kokundan sonra ikinci favorim olan elmalı kurabiye kokusu burnuma çalındı. zaten geçenlerde de aynı yerde afallamıştım bence hatırlıyosun *

    çıktım aşkım sonra ordan, parka doğru yürüdüm. ah bu arada bi tane de çokonat almıştım ben büyük boy, onu da yürürken yedim ve onu yemeye çalışırken gözlüğümü düşürdüm. çok minik çizildi.

    parka gidip boş bi bank buldum oturdum bitanem. açtım canparemi ve kolamı, ördekleri izliye izliye yedim. ben ufak şeylerle mutlu olabilen bi insanım gerçekten bak :d orda düşündüm ki yahu bi kameram olsa da benim bu bi yıldır başgösteren park sevdamı herkesle paylaşsam. her gittiğim parkta bi şeyler çeksem. ben böyle düşünürken bi tane çekirdek aile geldi karşı tarafa oturdular. bi kız bi erkek çocukları vardı. çocuk ve babası top oynamaya başladılar. ama adam nasıl vicdansızdı ki resmen çocuğu peşinden koşturuyor, türlü estetik hareketler sergiliyor ve zavallı çocuğun kıçından ter akmasına sebep oluyodu yok yere. ama uzaktan çok mutlu görünüyolardı. kız çocukları da kaleye geçmişti bu arada. sonra ben tutamadım kendimi kalktım gittim yanlarına. dedim ben de oynayabilir miyim? olur tabi dediler. aldım ufaklığı yanıma babasına karşı maç yapmaya başladık. yendik de zaten. hey yavrum hey!

    sonra baba yoruldu tabi. babalar hep yorulmaya mahkumdur. galatasaray formalı ufaklıkla başladık penaltı çekişmeye. bi tane bilerek gol yedim ama bilerek yediğimi anlamadı o. berabere kaldık, sonra ben çocuğun elini sıktım, babasına gülerek selam verdim ve poşetimi alıp parkın öbür tarafına doğru yürüdüm. gittim bi köşede kitabımı okudum paşa paşa. omzumda iki defa osuruklu böcek yakaladım, parmağımı gerdirip işaret parmağımla vurdum ikisine de, suya düştüler. ama batmadılar aşkım var ya. neden biliyo musun? çünkü suda yüzey gerilimi diye bi şey var. bunlar hep bilgidir azizem.

    sonra eve döndüm ben. şimdi senin boş mesaj atmanı bekliyorum. bi de az önce eskisi kadar ellemiyosun diye çemkirdin bana ama halbuki bunu yazıyordum ben sana.

    seni çok seviyorum.
    sene çek seveyerem. vellehe bek!
    0 ...