sevgili dallamam,
ben yine yazacağım, sen okumayacaksın bile. çünkü burada yazmıyorsun ve tahminimce başka sözlüklerden birindesin. ha ama "buradayım." diyorsan da bu yazıyı benim yazdığımı, sana yazdığımı anlamayacaksın. oysa yazıyor ya başlıkta: ben bu yazıyı sana yazdım.
bir hafta sonra seni görebilirim belki. hani tesadüf(!) olur ya.
sense beni hiç merak etmiyorsun bile tatlı dallamam. seni tanımayanlar bile "dallamamı arayayım mı?" diye sorduğumda "ne olursa olsun arama." diyor.
sevgili dallamam,
beni gördüğünde ne yapacaksın? seni görmüyormuş gibi yaparsam yine dönüp gidecek misin? yoksa yanıma gelip "nasılsın? ne zaman geldin buraya?" diye soracak mısın?
benim için ne olduğunu anlaman için patlayan şekeri anlatmalı sana:
her patlayışında anlamsız bir korku ve heyecan yaratıyor bu şeker. tadından ziyade, patlamalarını seviyorum bu şekerin.
patlayan şeker mazide kaldı sayılır. senin ne zaman mazide kalacağını merak ediyorum şeftalim.
söylemeden edemeyeceğim, büyük ihtimalle "şeftali her zaman şeftalidir, değiştiremezsin." demekle neyi kastettiğimi anlamamışsındır. o sendin dallamam. oraya anlamsız bir şeymiş gibi yazmak daha mantıklı gelmişti. zira romantizm kokulu bir şey yazmış olsaydım sana olduğunu anlardın.
neden şeftali? şeftali, ingilizcede peach, benden daha iyi bilirsin... peach'in telaffuzuna tam uyuyorsun dallamam, o yüzden. ki sana tanıştığımız gün bile "peach" demiştim hep. her neyse.