iskenderpaşa cemaatinin mhp yi desteklemesi

entry55 galeri
    47.
  1. hakkında oldukça detaylı ve açıklayıcı bir yazı yazılmış, kafası karışanlar için acı ilaç niteliğinde.

    iskenderpaşa 2011 Seçim Bildirisinin Kodları ve Eleştirilere Cevaplar

    iskenderpaşa Cemaati Lideri ve merhum hocaefendi Mahmud Es'ad Coşan rahmetullahi aleyhin evladı Muharrrem Nureddin Coşan 2011 seçimleri için bir bildiri yayınladı. Linkten okuyacağınız bu bildiri malesef tek sefer okumayla doğru bir şekilde anlaşılabilecek bir bildiri değil, aksine çok önemli mesajları bir arada bulunduruyor. Öncelikle yanlış anlamaları önlemek için eleştirilere cevap arayalım ve akabinde yapılmış bildirinin kodlarını açıklayalım.

    1) Bu cemaat bitmiştir, ne söylediklerinin bir önemi yok.

    Ahmet Hakan'ın da dile getirdiği bu görüş malesef doğru değil. Cemaat hala oldukça etkin. Bir kaç tanesini sayalım.

    Yurt çapında Kur'an-ı Anlama Platformu kurmuş olan bu cemaat bu konuda tüm ülke çapında bir yarışma organize etti. Bölge birincileri ve Türkiye birincisinin belirlendiği bu yarışma hem oldukça ses getirdi, hem de çok rağbet gördü. Sabah namazında Türkiye Finalinin yapılacağı Sultanahmet Camii'ne gelen devasa kalabalık da bunun ispatı. Öyle ki belediyeler çorba servisi dahi yaptılar.

    2003 yılındaki tezkere oylamasında da bu cemaatin rolü oldukça büyük. "Bugün Irak için müttefik bir devletin komutasına vereceğimiz askerlere, yarın aynı müttefik devlet ya da başka bir devlet istediğinde Suriye için, iran için, Suudi Arabistan için yenilerini ekleyebilecek miyiz? Gelip geçici hükümetler bir yana, halklar yarın birbirlerine nasıl bakacaklar?" ve benzeri sert açıklamalarla Ak Parti içerisindeki 100 kadar milletvekilinin "hayır" oyu vermesini sağlayan Nureddin Coşan tezkerenin meclisten geçmesini engellemişti. Hem de o dönem tezkereye karşı duran tek cemaat olarak. O dönem "Nakşi şeyhi CHP ile kolkola" diyenler, daha sonra bu hayati hamlenin önemini anlamışlardı. Ak Parti 2007 seçimlerinde bu hayır oyu veren 100'e yakın milletvekilini tekrar aday göstermemişti.

    2) Mahmud Es'ad Coşan'ın hatırasına saygısızlık edilmiştir, o olsa böyle bir şeyi asla yapmazdı, mezarında kemikleri sızlamıştır.

    Sanırım bu iddiaya da en güzel cevap bizzat Mahmud Esad Coşan rahmetullahi aleyhin ağzından verilebilir. 9 Haziran 1990 Adapazarı konuşması şu şekildedir merhumun:

    "Herkesten azamî derecede faydalanmak zorundayız. "Efendim, şu partiden falanca olduğu için ona küsmek" filân." gibi bir şeyi de, biraz mahalle çocuklarının dargınlığı gibi görüyorum, iptidâî bir şey olarak görüyorum.

    icabında MÇP'yi desteklemek, icabında IDP'yi desteklemek, icabında SHP'yi desteklemek bilimsel bir şey olarak gerekebilir.

    "Herkesten istifade etmeliyiz, herkesi kurtarmaya çalışmalıyız. Herkesi doğru çizgiye çekmeye çalışmalıyız. Her iyi şeyi, iyi gelişmeyi desteklemeliyiz. Ne yapacağını bilen insanlar, kimi destekleyeceğini bilir, ne söz söyleyeceğini bilir. Ne yapacağını bilmeyen insanlar, alışmış oldukları şeylerle, klasik şeylerle mücadele verirler ve bir şey elde edemezler."

    Esad Coşan, o zaman bile şimdinin MHP'si olan MÇP'yi ve şimdinin CHP'si olan SHP'yi desteklemenin icap ettiğinde gerekebileceğini söylemiştir.

    3) Oğul babasının mirasını yiyor, babadan oğula şeyhlik geçerse böyle yanlış kararlar alınır. (Aslında çok daha edepsiz sözler sarfediliyor fakat biz yumuşatalım.)

    Tasavvufta babadan oğula şeyhlik geçemez diye bir kaide olmadığı gibi, bunun sakıncalı olduğuna dair bir anlayış da yoktur. Tasavvufta yetişmişlik esastır, önceki şeyh en çok yetiştiğine inandığı talebesine icazet verir ve varis bırakır. Nureddin Coşan da Esad Coşan'ın yanında küçüklüğünden itibaren bizzat ilgilenip eğittiği, şeyhlik için hazırladığı, yerine geçeceğini de vefatından önce defalarca söylediği muhterem bir şahıstır. Öyle ki Esad Coşan'a son yıllarda Türkiye ile ilgili rapor vermek için gelenleri Esad Coşan, "O'na anlatacaksınız" diye Nureddin Coşan'a yönlendirmiştir. Yine bir sohbetinde "Nureddin bilgisayarı öğrenmemizi emretti, biz de bu yaşta validenizle öğrenmeye çalışıyoruz." diye de bu duruma işaret etmiştir.

    Nureddin Coşan'ın hem anne (Mehmed Zahid Kotku hazretleri) hem baba (Mahmud Esad Coşan rahmetullahi aleyh) tarafından peygamber torunu olduğu da düşünülünce, kendisi hakkında konuşurken dikkatli olmak icap eder. Zira peygamberimiz efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

    "Benim soyum Hz. Adem'den bu yana hiç zina işlememiş ve batıla tapmamış temiz gelen tek soydur. Kıyamete kadar da temiz gidecektir."

    4) Cemaat hocasının kararına itaat etmemelidir, onu sorgulamalıdır, hatta reddetmelidir.

    Oysa bu anlayış kemalizmin müslümanların içerisine ne kadar sinsi bir şekilde sızdığının bir göstergesi. Tasavvufta şeyhin emrine itaat esastır. Kim ki itaat etmezse zelil olur, helak olur. Sorgulamak, sebeplerini araştırmaya çalışmak her ne kadar samimiyetin ve sadakatin gereğini yapmamak olsa da anlaşılabilir fakat itaatsizlik asla kabul edilemez. Yine Esad Coşan'ın bu konudaki sözleri şöyledir:

    "insanın hocası anasından babasından önce gelir çünkü "peygamber vekilidir" Oyuncak değildir. Bu makam yüksek makamdır. Millet oyun oynar gibi dervişlik yapıyor. Bir giriyor bir çıkıyor. Oyuncak mı burası? Oyuncak mı burası! Bir el öpüyor, bir beğenmiyor el sıkıyor. Bir kızıyor, bir tereddüt ediyor, bir bağlanıyor, bir kopuyor. Çocuk bahçesi mi burası? Oyuncak sanıyor millet Allah yolunu, cennet yolunu. Cehenneme düşmemeye garantisi var sanıyor" Cennete hemen girivereceğini sanıyor" Bizi de bu yüzden anne babadan üstün tutmanız gerekiyor.

    Razı olan olur, olmayan kendi bilir, buyursun dünya geniştir. Nice insanlar çayırlarda dolaşıyor, nice hayvanlar otlaklarda otluyor. Meydan geniştir,isteyen istediği yere dağılsın, yayılsın, gitsin. Ama bu iş ciddidir, bu iş oyuncak değildir.

    insan beyat etti mi, beyatından sorarlar. Şeyhi bir beğen, bir beğenme, bir hoşgör, bir hoşgörme. Ona ne derler? Mürid-i mecazi derler. Biraz daha ileri giderse mürid-i mürted derler. Çıkmış gitmiştir yani."

    Konuyla alakalı olduğundan Akşemseddin ile Hacı Bayram-ı Veli'nin kıssasını da anlatmak gerekir. Akşemseddin bağlı olduğu hocasından kırk yıllık talebelere göre çok önce icazet alınca, Hacı Bayram-ı Veli'ye bu işin hikmetini sorarlar. O da der ki: "Siz benim emirlerimin hikmetini sorguluyor, sebebini öğreniyor ve ondan sonra itaat ediyordunuz. Oysa Akşemseddin önce itaat ediyor, emri yerine getiriyor, zamanı geldiğinde ise hikmetini anlıyordu."

    Hacı Bayram Veli'den mürid sayısını isteyen II. Murat'a gönderilen cevap ve ilgili kıssa da manidardır. Okumak isteyenler buradan istifade edebilirler.

    5) "Maneviyat bahçemize dadanmış domuz sürülerini, sırtlanları, hain köpekleri, kurnaz tilkileri, leş kargalarını, kanımızı, canımızı, değerlerimizi, zenginliklerimizi emmeğe yeltenen sülükleri, asalakları silkele" Ak Partililere nasıl bu hakaretler yapılabilir?

    Bu da bildiriyi bir kez okumanın ve okurken de genellikle Ak Partiye destek verecek olanların düştüğü bir yanılgı. Oysa burada kastedilen kesinlikle Ak parti ve Ak partililer değil. Bunun da yine yazının "Şimdi silkin, şimdi uyan, dengeleri boz. "Bozkurtlara" fırsat ver, yol ver, OY ver. Çeki düzen versin, destek olsun dostlara, fayda versin, tek yürek olsun iyiler." kısmında Ak partililerden "dost" diye bahsedilmesinden ve "Haydi! Yalnız bırakmayalım meydanda özgürlükler vaad edegelen arkadaşı." kısmında Tayyip Erdoğan'ı "arkadaş" olarak nitelemesinden çıkarabiliriz.

    6) Metindeki diğer önemli vurgu nedir?

    "Nereye gidildiğini, yarın ne olacağını, canından çok sevip tercih edip büyüttüğün çocuklarını, istikbalini düşün, emekliliğinin, sonrasının, hayatının istemediğin, tasvip etmediğin bir düzeneğin içinde geçtiğini, heba edildiğini farket, bu duruma müdahale et, itiraz et, boş verme!"

    Yukarıdaki ifadelerde çok önemli bir vurgu var. Diyor ki canından çok sevip tercih ettiğin büyüttüğün çocukların ve sen tasvip etmediğin bir düzeneğin içinde heba oluyorsun. Bu tasvip etmediğin düzen sen hamle etmedikçe, müdahale etmedikçe değişmiyor, vaat edenler de bu düzeni değiştirmek için gerekeni yapmıyorlar. Heba olmamak için bu duruma müdahale et, itiraz et, boş verme diye çok önemli bir tavsiyede bulunuyor.

    "Anlamaya, görmeye çalış, doğruyla yanlışı ayır, duruşunu özünle birleştir.

    Göz boyamalı, kısa vadeli, saman alevli, serap misali ağzına bal çalındığını, çalınanın aslında bal olmadığını, duygularınla oynandığını, oynananlardan bihaber gafil kaldığını gör!

    Kafanı devekuşu gibi kuma gömüp yaşadığın ülkede değerlerinin buharlaşmasına kayıtsız kalma, "neme lazım" deme, "menfaatim" deme!"

    Bu kısımlar da çok önemli. Zira oy verdikten, destek verdikten sonra görevin bitmediğini, takipçi olmak gerektiğini, vaatlerin sadece ağza çalınan serap misali bal olduğunu ve özünde bunun bal olmadığını anlatıyor. Duygularınla oynanıyor ve sen oynayanlardan bihaber gafil kalıyorsun deniyor. Buna kayıtsız kalmamayı, zenginleşmeyle, refaha ulaşmayla, menfaatler sebebiyle taleplerinden vazgeçmemeyi öğütlüyor.

    Eleştirilere cevaplarımızı verdikten sonra cemaat bu bildiri hakkında neler söylüyor ve bildirinin kodlarını nasıl açıklıyor ona bakalım. Farklı kalemlerin aldığı görüşleri alıntılayacağım bu kısım bir menfaat için böyle bir karar alındığı iddialarına da cevap verecek nitelikte.

    Ünal Tanık'ın yazısından bölümlerle başlayalım:

    --spoiler--
    Paylaşacaklarıma katılır ya da katılmazsınız. Ama anlatılanlarda hiç yabana atılmayacak öngörüler ve yaklaşımlar var.

    Nurettin Coşan'ın imzası ile açıklanan deklarasyon, MHP ile yürütülmüş bir pazarlık sonucu alınmış bir karar değil. Cemaatin kendi iç değerlendirmesi sonucu verilmiş bir karar.

    Anlaşılacağı üzere, bu cemaatin yazılı bir açıklama yapması MHP desteğinde ilk değil. Daha önce de AK Parti'ye net tavır aldı.

    MHP'ye esas destek vermelerinin ardında ise tam bir dervişlik yaklaşımı var. Cemaatçilik değil, diğergamlık var.

    Öyle ise islami camianın tepkisinin çekileceği bilinmesine rağmen bu karar niçin alındı?

    "Bir kere camiadan hiç kimse aday olmadı. Bu biline" dendikten sonra yapılan değerlendirme şöyle:"AK Parti yeniden iktidar olacak. Önümüzdeki 4 yıllık dönemde sivil anayasa yapılacak. Bu Meclis'te CHP olacak. Dahası, bu Meclis'te bağımsızlarla Meclis'e kanal açan BDP de yer alacak.

    Bu Meclis yeni Anayasayı yapacaksa, Anayasanın olabildiğince geniş kesimler tarafından hazırlanması gerek. BDP'nin olduğu, MHP'nin olmadığı bir Meclis'in yapacağı Anayasa toplumsal mutabakat sonucu hazırlanmış olmaz.

    Dahası MHP Meclis dışı kalırsa, genç tabanı yeniden kontrolden çıkar. Partisini Meclis dışı bırakmış bir genel başkanın sözünü kimse dinlemez.

    Biz ülkenin uzun vadeli menfaatlerini düşünerek hareket ediyoruz."

    Muhataplarımın net söylemediği ama farklı isimlerin bir tarafından temas etmelerinden anlıyorum ki, buradan AK Parti'ye de verilmek istenen bir ders var.

    AK Parti'nin çok iyi niyetlerle işbaşına geldiği konusunda hemen hepsi hem fikirdi. Ancak, zaman içerisinde kendi taraftarlarını kalkındıran bir hüviyete bürünmüş olması, cemaati fazlasıyla rahatsız etmişe benziyor.

    Konuştuğum isimlerden birinin söylediği sözü aynen paylaşmak istiyorum. "Aslında bu biraz da AK Parti'nin kibirli bir tavrına karşı da bir duruş sergiliyor."

    Alevi açılımı, Kürt açılımı hatta Sulukule açılımı bile yapıldı ama dindarların temel taleplerine yönelik neredeyse hiçbir şey yapılmadığı görüşü cemaatte hakim durumda.

    Bunlarla ne kastedilmek istediklerini sorduğumda, "Diyanet feryat ediyor. 12-15 yaş Kur'an öğrenmek için çok geç diye. Ne var ki hiçbir adım atılmadı" diye en büyük sorunu dile getirdi.En çok merak ettiğim noktalardan birisi de, bildiride yer alan ağır ifadeler idi. "Domuz sürüsü", "hain köpek" ifadeleri kimler için kullanılmıştı. Muhataplarıma bunu da sordum.

    "Kesinlikle, kesinlikle" diye başladı cümleye. "Bu ifadelerin muhatabı kesinlikle AK Parti değil. Öyle olsa, o ifadelerin üzerinde yaptığı iyi şeyleri teslim eden ifadeler olur muydu?" diye topu benim tarafıma attı.

    Dayanamadığım o kritik soruyu sordum. "iskenderpaşa Cemaati pornoculara destek verdi diye yaftalanmaktan korkmadınız mı?" dedim.

    Aynı netlikte cevap verdi:

    "Bu ülkeyi değil de kendimizi düşünmüş olsa idik bu yaftalanmayı dikkate alırdık. Biz bugünü düşünmedik. Bu ülkenin bir iç savaşa sürüklenmek istemesinin önüne geçtik. Bizim yaptıklarımızın önemi aradan yıllar geçtikten sonra anlaşılacak.

    1 Mart Tezkeresine karşı çıktığımızda, 'Nakşi şeyhi CHP ile kolkola' dediler. Sonradan bizim haklılığımız ortaya çıktı. Bunda da öyle olacak. Biz yalnızca bu ülkeyi sürüklenmek istendiği yerden çekip almaya çalışıyoruz. Zaten bu kasetleri çıkaranların da yapmak istediği MHP'yi Meclis dışı bırakarak bir çatışma ortamına sürüklemek."

    Söylenmeyen ama anlatılanların özü, "Böyle bir tablo olmasa biz manevi bir şahsiyeti aslanların önüne atar mıydık" idi.
    --spoiler--

    Aslında Ünal Tanık'ın yazısı akıllardaki pek çok soruya ve şüpheye merhem oluyor, biz yine de diğer kaleme alınan yazılarla da devam edelim. Bunlardan bir diğeri Kemal Özer'in yazısı:

    --spoiler--
    Peki, ne oldu da cemaat MHP'yi destekleme kararı aldı? Cemaati buna iten neden neydi? iddia edildiği üzere başka cemaatlerde bu seçime mahsus olarak MHP'yi destekleyecekler mi?

    MHP açısından da büyük sürpriz olduğu anlaşılan bu destek bir pazarlığın neticesi mi? Hemen herkes böyle olmadığı konusunda hem fikir. Çünkü, cemaatin MHP'yle fikrî bir bağı mümkün değil. Ayrıca MHP listelerinden adayları da yok.

    Gelişmeler ilk olarak akla, 1990'da merhum Esad Coşan hoca efendi ile merhum Erbakan hoca arasında yaşanan olayı getiriyor. Gelişmeleri, cemaatteki birçok kişiye sorduğum da, bunun MHP'ye yönelik bir destekten çok, Ak Parti'ye yönelik bir ikaz olduğunu söylediler.

    Belirtildiğine göre, açıklama nedeniyle cemaat içinde belirgin bir tartışma yok, bilakis büyük bir destek varmış.

    Cemaatin, Ak Parti ile ilgili rahatsızlığı 1 Mart tezkeresinden ibaret olarak gözükmüyor. Cemaat içinde edindiğim izlenime göre; Ak Parti'nin 9 yıla yaklaşan iktidarı dolayısıyla aşırı derecede kibirli olduğu, maddi yozlaşmanın yaşandığı, islamî duyarlılıkları zayıflatan çok sayıda icraata imza atarak flu, çıkarcı bir toplum hatta çıkarcı islamî bir insan tipi inşa edildiği, hiçbir uyarı ve ikazı dikkate almadığı, 'ben bilirim, ben yaparım, herkes beni dinlesin' kabilinden bir yönetim inşa edildiği kanaati hâkim.

    "Bu iktidar döneminde de cemaatimizden bazı kimseler farklı makamlara gelmiş olabilir. Ama bizim amacımız, bizden birilerinin bir yerlere gelmesi değil" denilip ekleniyor; "Başbakanın gelişmeleri doğru okumaması ve başörtüsü sorunu gibi birçok islamî sorunu çözmemesi hatta ilgilenmemesi rahatsız edici.

    Görüyoruz ki, MHP bir kez daha barajla imtihanda. MHP baraj altında kalabilir ama BDP mecliste olacak. Ak Parti, CHP ve BDP'li bir meclis anayasa yapacak. Baraj dışı kalmış MHP'lileri bu durumda kim zapt edecek?

    Bugüne kadar CHP ve BDP hiçbir hayırlı adıma destek vermedi. Oysa yetersiz de olsa, MHP verdi. Meclis içindeki MHP'nin meclis dışındaki MHP'den daha yararlı olacağı kesin."

    Ak Parti'ye kızgınlıkları sadece Başbakan'ın yaklaşımlarıyla da sınırlı değilmiş. Özellikle teşkilatlardaki yapıdan, parti içindeki çıkarcı ve materyalist çevrelerden ve bu çevrelere iltifat edilmesinden rahatsızlar.

    Açıklama için "tatlı ve sert" nitelemesi yapılıyor. Bu açıklamanın, 'gayet açık ve net olduğu, sadece Ak Parti'yi eleştirmediği, kendilerini gayet iyi bilen kimselerin mesajı alacaklarından emin olunduğu, "sus pus olmadan, bangır bangır duyurulması"nı, bizzat Nurettin Coşan'ın ifade ettiğini, bu nedenle de 'Akra Fm'de sık sık tekrarlandığı belirtiliyor.

    Yine ister beğenilsin, ister beğenilmesin bu açıklama, örgütlü bir yapının takiyye yapmaksızın yaptığı bir çıkış.
    --spoiler--

    inşallah açıklayıcı olmuştur. Selam olsun dostlara.

    http://www.libersite.com/?p=2834
    1 ...