bu yazıyı babama yazdım

entry1579 galeri
    429.
  1. babam.

    kırmızı ipek çarşafın tenime kattığı ürperme, buram buram çam kokusu ile birleşince ruhuma öyle bir nüfuz ediyordu ki aralıklı kapıyı kapatmaya mecalim neredeyse kalmamıştı. ruhumu ve bedenimi uykunun derinliğine bırakmaya karar verdiğim anda aralıklı kapıdan duyduğum ses beni dinginlik içersinde onu dinlemeye mecbur kılıyordu. bir süre sessizlikle oturup o aralıklı kapıdan giren hafif sesi dinledik. biraz eşlik ettim usulca, çok da iyi bilirdim ritmi. kardeşim ne zaman babama kızsa susar ve hep bunu çalardı bahçede.
    ayrı ayrı odalarda da olsak, buraya hep onunla geliriz aslında. ancak kimseye bir birimizi tanıdığımızı belli etmeden, iki yabancı gibi geçiririz vaktimizi. aynı şeylerden kaçsak da, burada bambaşka bir dünyaya sığınır bir kaç hafta kalır kasabadan çıkana denk de tanımayız birbirimizi.
    kardeşim çok sevse de, akordiyon sevemedim ben hiç, küçükken babamın, büyüyünce sevgilimin, ilerledikçe arkadaşlarımın ruhumu gerip gerip, bırakmaları arada bir de nefes alayım diye gevşetmeleri bana hep onu hatırlatıyordu.
    sesi duymamayı denesem de, iç sesimi duymaktan alıkoyamıyordum kendimi. neden bu kadar uzaktayım kendimden? sevmek, sevilebilmek tanrı’nın bahşişi ise, babamı sevmemeyi bana kim öğretti, tanrı mı? yoksa ben mi öğrendim içte içe? babam hayatımın en okunaklı yolunu çizmiş bana meğer; onu severken, sevmemeye hatta nefret etmeye doğru koşunca ben aslında herkese aynı şeyi yapar olmuşum. bir zamanlar çok sevdiğim o insanlar artık telefonumda bile kayıtlı değiller. ama başrolü babam ilk sırada kayıtlı. i̇tiraf hat safhada haykırıyordu içimden, nefret ediyorum ondan.
    sevemediğim bir sürü şey getirdi bu kahrolasıca akordiyon zihnime. herkes kütür kütür yerken elmaları ben ” yarım elma, gönül alma ” sevmem mesela zira bunu yapan herkesten şu an uzak bir odada kırmızı ipek çarşafın altında, buram buram etrafa yayılan çam kokularını içime çekerek uyumaya hazırlanıyorum.
    farkında olmadan kaçıyorum aslında, gidiyorum. tıpkı, az sonra her şeyden uyuyarak uzaklaşacağım gibi. her bir zerrem unutulana kadar gidiyorum. severek hatırladığım tüm yüzler anlamını ifade yeteneğini kayıp edene, ettirene denk ama hep babamı sevmemenin verdiği huzursuzluk ile.
    ellerimi, kaz tüyü olduğunu kanaat getirdiğim yastığın altına usulca gizlerken kapıdan gelen bir diğer sesle irkiliyorum. gelen pansiyonun sahibesi… 40-45 yaşlarına rağmen hâlâ çekiciliğini koruyan, hatları neredeyse genç bir erkeği tasalluta düşürecek kadar net olan rum zengini kalli.

    iyi geceler, kapınızı aralıklı görüp rahatsız ettim kusura bakmayın lütfen. ayrıca maruz kaldığınız akordiyon sesi için her ne kadar üzgün olsam da müdahale etmeye gönlüm el vermeyecektir.

    neden?

    bir kaç yıldır düzenli olarak bizi ziyaret edip, tıpkı sizin gibi bir kaç hafta tek başına kalarak daha sonra sessizce buraları terk eden bir dost müşterimizin babası, henüz yarım saat evvel vefat etmiş. tüm aşkını ve hüznünü ona döküyor.

    anlamadım, şu kirli sakallı uzun saçlı beyefendinin babası mı?

    evet. bahçede oturup iki kelam edelim derken telefonu çaldı o dakikadan beri gözlerinden süzülen yaşla sıkı sıkı sarılıyor akordiyona. aslını sorarsanız, tüm müşterilerimi kaybetmeye razıyım. istediği kadar çalsın, sanırım çok seviyordu ki böyle hüzünlü çalıyor. bir dakika! siz, siz neden titriyorsunuz bayım
    0 ...